Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Dr. Veysel Yayan ile 2024 yılına ilişkin değerlendirmelerini ve 2025 yılına dair beklentileri konuştuk.
Dünya çelik üretiminde son 3 yılda ciddi yavaşlamalar ve düşüşler oldu. Türkiye ise 2022 ve 2023 yıllarında üretimde dünyaya kıyasla daha yüksek oranlarda kayıplar yaşarken, 2024 yılında söz konusu kayıpları kısmen telafi etti. 2025 yılında dünya çelik üretiminde %1,5-%2 gibi mütevazi bir artış bekleniyor. Türkiye’de ise 2024 yılında olduğu gibi daha yüksek seviyelerde artış olacağı öngörülüyor. Bu artışın ortaya çıkmasında, yurt içi tüketimin daha yüksek oranlarda yurt içi tedarik ile karşılanacağı yönünde beklentiler yanında, yeni üretim kapasitelerinin devreye girmesi ile hem uluslararası piyasada hem de yurt içi tüketimde Türkiye çelik sektörünün ağırlığının artması beklentisinin önemli rol oynayacağı değerlendiriliyor. Ayrıca, çelik ürünleri tüketiminde 2023 yılındaki %17’lik artıştan sonra, 2025 yılında ekonomik istikrar tedbirlerinin esnetilmesi ile, mütevazi oranlarda da olsa, artış bekleniyor.
Diğer taraftan, Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki atıl kapasitelerin, Çinli üreticilerin dünya çelik piyasalarına yoğunlaşmaları yönündeki baskısının, 2025 yılında da devam etmesi öngörülüyor. Çinli üreticilerin dünya piyasalarına neredeyse girdi maliyetlerine yakın fiyatlarla verdiği ürünler, piyasaları altüst ediyor. Bu şartlarda; AB’nin ve ABD’nin uygulamaya aktardığı ticaret politikası önlemlerine benzer önlemlerin, Türkiye’de de uygulamaya aktarılmasına ihtiyaç duyuluyor.
Türk çelik sektörü yurt içi piyasayı değerlendirdikten sonra, üretimin kalan kısmını makul ölçülerde ihraç edebilecek durumda bulunuyor. Ancak kendi iç piyasasını dampingli ürün ithalatına teslim edip, dış piyasalara yoğunlaşmak, uluslararası piyasada rahatsızlığa yol açıyor. Bu çelişkili durumun ortaya çıkmamasını teminen, Çin’in ihraç piyasalarına sınır tanımayan ölçülerde yoğunlaştığı hususu dikkate alınarak, ithalatı kontrol altına alacak, ihracatı destekleyecek mekanizmalara ihtiyaç duyuluyor.
Türkiye’nin 40 milyon tona yaklaşan çelik tüketimi, çelik sektörümüze büyük imkanlar sunuyor. Ancak söz konusu tüketimin ciddi bir bölümünün ithal ediliyor olması, çelik sektörümüzü olumsuz yönde etkiliyor. Bu sebepledir ki, Ticaret Bakanlığımızın yurt içi tedariki ve ihracatı önceleyen politikalarının 2025 yılında geliştirilerek, sürdürülmesine ihtiyaç duyuluyor.
2025 yılında, son yıllarda devreye giren yüksek teknolojili çelik ürünlerindeki ihracat ve yurt içi tedarik artışının bu beklentilere destek vereceği değerlendiriliyor. Ancak, yalnızca yurt dışı Eximbank kredilerinden yararlanmak için, öncelikli olarak ithal girdi kullanılmasına izin veriliyor olması ciddi rahatsızlık yaratıyor. Son olarak, Mersin-Gaziantep demir yolu hattında, İngiltere Eximbank kredileri sebebiyle, ray ve elektronik dahil olmak üzere, tüm aksamın İngiltere’den, British Steel’den ithal edilmesi yaklaşımına anlam verilemiyor. Türkiye’nin bu kadar yüksek katma değerli ürünleri yurt içinden tedarik etme ve bunun çok yönlü faydalarından yararlanma imkânı var iken, sırf yabancı Eximbank kredileri yüzünden, söz konusu potansiyelin dışarıya aktarılması, kabul edilebilir görülmüyor. 2025 yılında bu kolaycı ve fırsatçı yaklaşımlardan vazgeçilmesi gerekiyor.
Keza kamu kesiminin uygulamalarında mesnedi olmayan gelir artırıcı işlemlere ve 2026 yılına SKDM kapsamında yeni, vergilerin getirileceği göz önünde bulundurularak, son derece düşük marjlarla çalışan sektörün kaldıramayacağı bir yük haline gelen, mevcut Çevre Katkı Payı, YEKDEM gibi kesintilere son verilmesi önem taşıyor. Aradan geçen süre içerisinde enflasyonla mücadelede belirli mesafelerin alındığı hususu da göz önünde bulundurularak, ihracattan elde edilen gelirlerin belirli bir oranının Türkiye’de bırakılması zorunluluğunun ve İDİS gibi mevzuata aykırı, uygulamalara ilişkin kesintilerin gözden geçirilerek, makul bir çerçeveye oturtulmasına ihtiyaç duyuluyor. Yalnızca vergi mükelleflerini rahatsız etmekle kalmayıp, aynı zamanda kamu kesimine duyulan güveni de sarsan bu tür uygulamalardan kaçınılması hayati önem taşıyor.
