Alman Çelik Geri Dönüşüm Birliği (BDSV) Genel Müdürü Guido Lipinski ile AB çelik piyasasındaki son gelişmeleri konuştuk.
AB çelik piyasasında başlıca sektörlerde (inşaat, otomotiv, makine vb.) mevcut çelik talebini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel talep zayıf ve sektörler arasında dengesiz seyrediyor. İnşaat sektörü, yüksek finansman maliyetleri ve konut faaliyetlerindeki sert yavaşlama nedeniyle ciddi baskı altında. Kamu altyapı projeleri ancak sınırlı bir destek sağlayabiliyor. Otomotiv sektörü istikrar kazanmaya başlasa da hâlâ kriz öncesi seviyelerin gerisinde. Makine üretimi ise yüksek faiz oranları ve düşük yatırım iştahı nedeniyle kısıtlı. Genel olarak Avrupa’daki çelik tüketimi tarihsel olarak düşük seviyelerde kalmaya devam ediyor.
Yüksek enerji fiyatları üretimi, yatırımı ve rekabet gücünü nasıl etkiliyor?
Yüksek enerji fiyatları, Avrupa’daki çelik üreticileri üzerinde ağır bir yük oluşturmaya devam ediyor. Bu durum, özellikle de enerji ve gaz fiyatları daha düşük olan ülkelerdeki rakipler karşısında üretim maliyetlerini artırıyor ve marjları daraltıyor. Birçok tesis, kapasite kullanım oranını düşürmek veya düşük karbon yatırımlarını ertelemek zorunda kaldı.
Entegre çelik tesisleri için rekabet gücü belirgin biçimde zarar görmüş durumda. Telafi mekanizmaları maliyetleri ancak kısmen hafifletiyor; yatırımcılar ise giderek öngörülebilir koşullar talep ediyor. Almanya’da federal hükümetin son dönemde yürürlüğe soktuğu yeni çerçeve koşulları, düşük karbonlu üretime geçişi yavaşlattı ve yatırım kararlarında belirsizlik yarattı. Enerji fiyatlarının istikrara kavuşmaması, açık düzenleyici çerçevenin olmaması ve işleyen bir hidrojen altyapısının eksikliği, modernleşmeyi geciktiriyor.
Avrupa çelik endüstrisinde daha fazla konsolidasyon veya yeniden yapılanma bekliyor musunuz?
Evet, yapısal kapasite fazlası, yüksek enerji maliyetleri ve karbonsuzlaşma yatırımları için gereken büyük sermaye ihtiyacı, sektörde daha fazla konsolidasyonu kaçınılmaz kılıyor. Ortaklıklar ve sınır ötesi satın almalar giderek artacak.
Hindistan merkezli Jindal Group’un Thyssenkrupp Steel Europe için yaptığı satın alma teklifi bu eğilimi açıkça gösteriyor. Jindal, demir madeni çıkarımından doğrudan indirgeme (DRI) ve yassı çelik üretimine kadar entegre, sürdürülebilir bir değer zincirine sahip ve Thysenkrupp’u bu yapıya dahil etmeyi planlıyor. Hedef; enerji verimliliği, hammadde temini ve karbondioksit azaltımı alanlarında sinerji yaratmak. Bu örnek, Avrupa teknolojisinin küresel çekiciliğini gösterdiği kadar, yüksek enerji maliyetleri ve düzenleyici belirsizliğin sektöre ne kadar baskı yaptığını da ortaya koyuyor.
Jeopolitik gelişmeler ticaret rotalarını nasıl etkiliyor?
Jeopolitik gerilimler, yaptırımlar ve lojistik darboğazlar küresel ticaret akışlarını önemli ölçüde yeniden şekillendiriyor. Nakliye rotaları değişiyor, navlun maliyetleri artıyor ve riskler büyüyor. AB, buna karşılık olarak bölgesel tedarik zincirlerini güçlendirmeye ve geri dönüşüm ile döngüsel ekonomiye daha fazla önem vermeye başladı.
Özellikle Hindistan, Asya’da büyüyen bir çelik üreticisi olmanın yanı sıra hurda ve yarı mamul ürünler için hem tedarik hem de hedef pazar olarak öne çıkıyor. Aynı zamanda Afrika pazarları da hammadde ve ikincil metaller açısından giderek daha fazla önem kazanıyor.
Kısa ve orta vadede çelik talebi ve fiyatları için beklentileriniz neler?
Kısa vadede: Talep zayıf, fiyat hareketi sınırlı; mevsimsel küçük artışlar olasılık dahilinde.
Orta vadede: Teşvik programları, koruma önlemleri ve düşen enerji fiyatlarının etkisiyle kademeli bir istikrar bekleniyor. Ancak küresel kapasite fazlası, yukarı yönlü potansiyeli sınırlamaya devam edecek.
AB çelik sektörünün orta vadeli rekabet gücü konusunda iyimser misiniz yoksa temkinli mi?
Temkinli bir iyimserlik söz konusu. Avrupa, güçlü bir teknoloji ve geri dönüşüm altyapısına sahip. SKDM, koruma önlemleri ve finansman programları belirli bir tampon sağlıyor. Ancak rekabet gücünün sürdürülebilmesi, enerji ve altyapı maliyetlerinin küresel ölçütlerle uyumlu hale getirilmesine bağlı.
AB’nin koruma politikasıyla ilgili son duyurusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kota düzenlemeleri ve menşe tanımlarının sıkılaştırılması gibi son değişiklikler, iç pazarı güçlendiriyor ve yatırım güvenliği sağlıyor. Ancak diplomatik riskler taşıyan bu önlemler hammadde arzını etkileyebilir. Uzun vadede verimlilik için esneklik ve DTÖ uyumu kritik önemde.
BDSV, özellikle hurda çelik ticaretinde adil ve serbest ticareti açık biçimde destekliyor. Bu, arz güvenliği, fiyat istikrarı ve düşük karbonlu üretime geçiş açısından hayati önem taşıyor. AB ancak bu sayede küresel “yeşil çelik” piyasasında rekabetçi kalabilir. Öte yandan bazı çelik üreticilerinin hâlâ talep ettiği ihracat yasakları kabul edilemez. Bu tür yasaklar pazarları kapatır, çelik endüstrisinin sorunlarını çözmez ve işleyen döngüsel ekonomiyi yok eder.
Bu ticaret önlemleri adil rekabeti sağlamakta etkili mi, yoksa rekabeti bozuyor mu?
Kısa vadede bu önlemler piyasayı istikrara kavuşturuyor ve düşük karbon teknolojilerine yatırım için cesaret veriyor. Ancak uzun vadede piyasaları kalıcı biçimde kapatacak hale gelirlerse, rekabeti bozma riski doğar. Özellikle hurda gibi hammaddelerin serbestçe dolaşabilmesi, bu kaynakların en verimli ve ekolojik fayda sağlayacağı yerde kullanılabilmesi açısından kritik. Bu nedenle doğru dengeyi kurmak şart; koruma gerekli ama küresel iş birliği, şeffaflık, kaynakların serbest akışı ve inovasyon teşvikleriyle desteklenmeli.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın ana zorlukları nelerdir ve ticaret akışlarına nasıl etki edeceğini öngörüyorsunuz?
İdari karmaşıklık, veri doğrulama ve emisyon şeffaflığı SKDM’nin temel zorlukları arasında. Ayrıca AB’li ihracatçılar üzerinde orantısız yük oluşturma riski bulunuyor.
Dünyanın en büyük çelik üreticisi olan Çin, halihazırda önemli ölçüde yenilenebilir enerji kapasitesine sahip ve giderek daha fazla düşük karbonlu çelik üretebiliyor. Bu sayede SKDM gerekliliklerini karşılayarak AB pazarına erişimini sürdürebilirken, diğer gelişmekte olan ülkeler dezavantajlı hale gelebilir. Ticaret akışlarının, düşük emisyonlu Çin çeliğine doğru kayma ihtimali artıyor.
Mevcut AB finansman mekanizmaları yeşil dönüşümü desteklemeye yeterli mi?
Mevcut AB finansman mekanizmaları önemli ama çelik sektöründe tam kapsamlı bir yeşil dönüşümü desteklemek için yetersiz. İnovasyon Fonu, Horizon Europe ve Kömür ve Çelik Araştırma Fonu (RFCS), Ar-Ge ve pilot projeleri finanse etmede etkili olsa da büyük ölçekli endüstriyel uygulamaları ve hidrojene dayalı uzun vadeli yatırımları karşılamıyor.
Analistler, sektörün 2030 sonrasında net sıfır hedefinde ilerleyebilmesi için yılda birkaç milyar avro ek finansmana ihtiyaç duyulacağını öngörüyor. Ayrıca enerji ve hidrojen fiyatları rekabetçi seviyelere inmedikçe iyi finanse edilmiş projeler bile yatırım açısından cazibesini kaybedebilir. Özellikle KOBİ ölçekli geri dönüşüm işletmeleri için finansmana erişim sınırlı; bu da pilot desteklerle tam ölçekli dönüşüm arasındaki kritik boşluğu büyütüyor.
Çevresel hedeflerle küresel rekabet gücü arasındaki dengeyi nasıl görüyorsunuz?
Bu ince bir denge. İddialı iklim hedefleri gerekli ve doğru tasarlandığında rekabet avantajı da yaratabilir ancak Avrupa karbon kaçağı riskiyle karşı karşıya. AB, bağlayıcı hedefleri ve SKDM gibi araçlarıyla dünyanın en sıkı düzenlemelerine sahip ama bu sürecin başarılı olabilmesi, iklim ve sanayi politikalarının uyum içinde yürütülmesine, gerçekçi geçiş takvimlerine ve uluslararası koordinasyona bağlı.
ABD’de örneğin, federal teşvikler devam etse de araç emisyon standartları gevşetildi, offshore rüzgâr projeleri yavaşladı, elektrikli araç penetrasyonu dalgalı seyrediyor. Avrupa’nın rekabet gücünü koruması için yüksek kaliteli hurdanın rolü büyük. Hurda kullanımı karbon emisyonlarını ciddi ölçüde azaltıyor, maliyetleri düşürüyor, bu da sürdürülebilirliği ve sanayinin rekabet gücünü destekliyor.
