24 Nisan günü İstanbul Politikalar Merkezi’nde (İPM) gerçekleşen Türkiye Çelik Sektörünün Karbonsuzlaşması Projesi lansmanında Proje Koordinatörü Dursun Baş, projeye ilişkin detayları paylaştı. Tanıtımın ardından yapılan iki oturumlu panelde ise sektörün önemli isimleri, Türkiye çelik sektörünün karbonsuzlaşma bakımından geldiği noktayı ve geleceğe dair öngörülerini konuştu.
Baş, Türkiye Çelik Sektörünün Karbonsuzlaşması Projesi’nin, uluslararası ve yerel fonların desteğiyle, proje bazlı veya üniversitelerle iş birliği içerisinde Türkiye genelinde karbonsuzlaşma çalışmaları yürüten İPM tarafından 2022 yılının Haziran ayında başladığını belirterek toplantının açılışını yaptı. Özellikle ham çelik üreticilerine odaklanan projede sektör paydaşlarıyla çalışmalar ve birebir görüşmeler yapıldığını dile getirdi. Öte yandan projenin şu an dördüncü fazda olduğuna ve ilk üç fazda teknik raporlar hazırlandığına dikkat çeken Baş, bilgiye erişime yönelik talep artışı doğrultusunda bu yılın Nisan-Aralık dönemini kapsayan dördüncü fazda çalıştaylar ve teknik panellerden oluşan çelik sektörü bilgi paylaşım ağı oluşturulacağını ifade etti.
Panelin ilk konuşmacılarından Bilecik Demir A.Ş. İcra Kurulu Üyesi Muammer Bilgiç, tarihin görmüş olduğu en büyük sosyal ve teknolojik dönüşümün eşiğinde olunduğunu vurgulayarak sözlerine başladı. Fosil yakıtların ve mevcut üretim yöntemlerinin geride bırakılması gerektiğine dikkat çeken Bilgiç, bunların yerini alacak şeylerin belirsizliğini koruduğunu dile getirerek Türkiye çelik sektörünün zamanının daraldığını vurguladı. Şu zamana kadar karbonsuzlaşma adına yapılan çalışmaların istenen hedeflere ulaşamadığına dikkat çeken Bilgiç, Yeşil Mutabakat kapsamında Avrupa Birliği’nin emisyonlarını %35, Birleşmiş Milletler'in ise %17 düşürmeyi hedeflediğini ancak iklim değişikliği ölçüm parametrelerinden en önemlisi olarak kabul edilen atmosferdeki emisyon düzeyinin 2024 yılında yıllık 3-3,5 ppm artmasının başarısızlığı gözler önüne serdiğini kaydetti. Bununla birlikte küresel ısınmanın 1,5 derecede tutulmasının hedeflenmesine rağmen bu hedefin gerçekleştirilemediğine, şu anki 2 derece hedefinin de aşılacağına ve 3 dereceye doğru hızlıca ilerlendiğine dikkat çekti. Geri dönüşü olmayan bir noktada bulunduğumuz için zamanın dar olduğunu ve dönüşmek zorunda olduğumuza vurgu yapan Bilgiç, emisyonların azaltılmasının kolay olmadığını ve önümüzdeki 30 yılın gözden çıkarılması gerektiğini, mevcut raporların ve çalışmaların revize edilmesinin önem taşıdığını, farkındalığın artırılması gerektiğini, bu süreçte emisyonlara neden olan tüm aktörlerin, üreticilerin ve sivil toplum kuruluşlarının dahil olacağı çalışmalar yapılmasının şart olduğunu dile getirdi. AB’nin karbon vergisi gibi planlarının herhangi bir dayatma değil, zorunluluk olduğunu paylaştı ve karbonsuzlaşmayı verimlilik göstergesi olarak gördüğünün; bir şirket veya üretim yöntemi ne kadar karbonsuzlaştıysa o kadar verimli olduğunun çünkü dönüşüm, eğitim, çalışanlara sağlanacak imkânlar ve teknolojiye yönelik finansmanların yalnızca verimlilik artışıyla sağlanabileceğinin altını çizdi. Ayrıca karbonsuzlaşmanın büyük bir verim artışı potansiyeli taşıdığını da ekledi. Öte yandan Bilgiç, şebeke emisyonlarının da ele alınması gerektiğini ve bu yapılmadan başarılı olunamayacağını, dolayısıyla tüm ekosistemin değişmesi gerektiğini vurguladı. Yeşil çeliğin tanımı olmadığına ve tanım olmadan yeşil çelik üretildiğinden bahsedilemeyeceğine değinen Bilgiç, kamunun da yeşil alımlar yaparak üzerine düşen rolü yerine getirmesi gerektiğini ve kamunun iklime yapmadığı yatırımın katbekatını iklimden kaynaklı sorunlardan dolayı ödeyeceğini kaydetti. Hammadde arzına ilişkin değerlendirmeler yapan Bilecik Demir yetkilisi, Türkiye’de piyasanın olabilecek tüm hurdayı topladığını ve yerel hurda üretiminin artırılmasının önünde kritik bir sorun olduğuna dikkat çekerek dünyada yıllık 100 milyar mt doğal malzemenin elleçlendiğine, bunun yalnızca 8 milyar mt’unun geri dönüştürüldüğüne ve temel sorunun dönüşümün bu kadar az olduğu bir noktada Türkiye’nin hurda üretimini artırmasının mümkün olmayacağına vurgu yaptı. Hurda arzı bakımından Türkiye strateji geliştirebilir mi sorusuna yanıt veren Bilgiç, ana tedarikçilerden birinin Avrupa ve diğerinin ABD olduğunu, AB’nin hurda arzındaki açığın 10 milyon mt’a çıkacağını ve hurda ihraç ettiği ülkelerdeki regülasyonlara bakarak hareket edeceğini, regülasyonlara uymayan şirketlere veya ülkelere ihracatı tamamen kesebileceğini; ABD’nin ise korumacılığın giderek arttığı bir yer olduğunu söyledi. Bu bilgiler ışığında Türkiye’nin regülasyonlara uyması ve hazırlıklı davranması, makroekonomik değerlendirmeler yapması, inşaat demiri gibi enerji yoğun bir sektörü bu kadar büyütmemesi, enerji tüketimini azaltması ve enerji yoğun sektörleri ayrı olarak ele alması gerektiğini belirtti. Hurda yeterli olmayacağı için Türkiye’nin alternatif hammaddelere yönelmesinin önemini, sıcak briketlenmiş demir (HBI)/doğrudan indirgenmiş demir (DRI) gibi alternatiflerin Türkiye çelik sektörünün geleceğinde yer tutacağını ancak bu hammaddelerin maliyetler sebebiyle uzun süre yerel olarak üretilemeyeceğini vurguladı. Son olarak Türkiye’de bugün elektrik fiyatının 95$/kWh olduğunu ve verimlilik için bu seviyenin 20$/kWh’ın altına inmesi gerektiğini; hidrojen maliyetlerinin %80’ini elektriğin oluşturduğu düşünüldüğünde hidrojen üretiminin Türkiye için çok olası olmadığını dile getirdi ve hurda tüketimini azaltma potansiyeli çok yüksek olan metalürjik prosesin de tartışılması gerektiğini söyleyerek açıklamalarını tamamladı.
Çolakoğlu Metalurji Sürdürülebilirlik Departmanı Başkanı Burak Armutçu, sürdürülebilirliğin sadece iklim değişikliği ile ilgili olmadığını ve yalnızca emisyonlara bakılarak çözüme ulaşılamayacağını kaydetti. Çelik sektörü özelinde en büyük sorunun hammadde arzındaki sıkıntı olduğunu ve gelecekte hurda temininde büyük sorunlar yaşayacağımızı belirten Armutçu, tüm bunlara rağmen aynı teknolojilere yatırım yapıp büyümeye çalıştığımızı ifade etti. Farkındalığı sağlayacak zamanın geçilmiş olmasına rağmen kamu, üst düzey yöneticiler ve halk arasındaki farkındalığın artmasına yönelik çalışmaların devamlılığının önemini vurguladı. Armutçu, süremiz kalmadığını ve yaptırımların hızlı ilerlemesi gerektiğini ancak buna rağmen tam tersi uygulamaların söz konusu olduğunu ifade etti. Örnek olarak karbon vergisinin 2027 yılına ertelenme ihtimalini ve Paris Anlaşması’ndan çekilen ülkeleri gösteren Armutçu, benzer örnekler oldukça karbonsuzlaşma anlamında hiçbir yere varılamayacağını dile getirdi. Yapılacakların net ve açık olduğunu, halihazırda proses verimliliği anlamında birçok çelik üreticisinin çalışmalar yürüttüğünü ancak üretimin başındaki kişilerin ve mühendislerin değişikliklere adapte olamadığını, dolayısıyla teknik farkındalık gerektiğini söyledi. Öte yandan Armutçu, yaptırım veya para cezası gibi uygulamalar olmadığı müddetçe karbonsuzlaşma çalışmalarında yol alınamayacağını ve politika yapıcıların mutlaka net yaptırımlarla hem çelik hem de diğer birçok sektörü ele alması gerektiğini belirtti. Toplumun daha talepkâr davranması, tüketimin azaltılması ve daha temiz ürünlerde ısrarcı olması gerektiğinin altını çizdi. Mevcut kapasiteye değinen Armutçu, toplam çelik üretim kapasitesinin 55 milyon mt olmasına rağmen 30-31 milyon mt üretim yapıldığını ve buna rağmen kapasite artırımına yönelik yatırımların sürdüğünü dile getirirken, verimliliği artırıp mevcudu korumanın da karbonsuzlaşma açısından bir diğer çözüm olduğunu paylaştı. Bununla birlikte Türkiye’nin atık geri kazanımına yoğunlaşması gerektiğini ve şu an atık adı altında birçok hammadde olduğunu, bu kaynakların heba edildiğini ve bunun yerine daha yüksek maliyetlerle doğayı tahrip ederek üretime devam edildiğini aktardı. Kapsam 3 emisyonlarının da sürece dahil edilmesinin şart olduğunu ve regülasyonların sadece çelik değil otomotiv gibi son kullanıcı sektörler ve tüm tedarik zinciri için de geçerli olması gerektiğini savundu. Öte yandan hurda arzıyla ilgili konuşan Armutçu, Türkiye’nin hurda arzının artırılmasına yönelik herhangi bir stratejisi olmadığına dikkat çekti. Hurdanın büyük bir problem olduğunu ve olmaya da devam edeceğini, aynı zamanda yerel hurda arzının yeterli olmadığını söyledi. İmalat sanayinde iyi miktarda hurda çıktığının altını çizen Armutçu, dolayısıyla bu sanayinin geliştirilmesinin önemini vurguladı. Hurda arzının bir miktar artacağını düşünse de kapasiteyi karşılamaya yetmeyeceğini, ithalata ihtiyaç duyulacağını, Türkiye’nin seçici davranma şansı kalmayacağını ve 2030 yılına kadar alınabildiği kadar hurda alınması gerektiğini belirtti. Aynı zamanda Türkiye’nin alternatiflerini oluşturması, şirketlerin yeni teknolojilerin kullanıldığı hurda ayıklama/eleme üniteleri kurması ve bu ünitelerin sayısının artmasının önemine vurgu yaptı. İlerleyen dönemlerde hurda seçim şansı yitirildiğinde enerji verimliliğin artırılması bakımından hurdanın elenmesinin gerektiğini, düşük bakırlı ve daha temiz hurda kullanılarak ergitme süresinin azaltılacağını; dolasıyla hurdadan başlayan bir optimizasyon sürecinin elzem olduğunu kaydetti.
Armutçu’nun ardından söz olan Borçelik Yönetim Sistemleri Direktörü Serkan Ürkmez, karbonsuzlaşma açısından her ne kadar demir-çelik sektöründen bahsedilse de tedarik zincirinin de değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Sıcak rulo sac tedarik edip soğuk rulo ve galvanizli sac üretimi yapan müşterilerin de karbonsuzlaşma çalışmalarının kapsamına dahil edilmesi gerektiğini vurguladı. Şirketlerin eninde sonunda sürdürülebilirlik yolunda ilerlemek zorunda olacağını ifade eden Ürkmez, karbonsuzlaşmanın su tüketimi ile de ilintili olduğunu ve sektörün çok su kullandığını, bu faktörün atlanmaması gerektiğini dile getirdi. Motivasyonun en kritik mevzu olduğunu vurgularken, konuya dış ticaret önlemleri, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), korumacılık önlemleri ve kotalar gibi dışsal faktörlerin yanı sıra kaynak ve proses verimliliği gibi her alanda verimlilik gibi içsel faktörler perspektifinden de bakılmasının ehemmiyetine dikkat çekti. Uzun vadeli düşünüp yeşil dönüşümde ileriye dönük adımlar atan ve Ar-Ge yapanların gün geldiğinde yol katedeceğini kaydetti. Aynı zamanda talep motivasyonunun artırılmasının önem taşıdığını, müşteriler talep ettikçe gelişme sağlanacağını, dünyada rekabet kızışırken yerel kaynaklara dönüleceğini ve yerel hammadde üreticilerinin de dönüşmesinin gerektiğini belirtti. Ürkmez, otomotiv, beyaz eşya gibi sektörlerin bu alanda yeterli atılımlar yapamadığının ve müşteri tarafından yeterli talep gelmediği müddetçe de yapılamayacağının altını çizdi.
