2024 yılı boru sektörü için nasıl başladı, yılın kalanı için beklentileriniz neler?
Dünyanın şartlarının git gide zorlaştığını, her geçen yılın bir öncekini arattığını görüyoruz. Yakın coğrafyamızda iki savaş devam ediyor, hayatını kaybedenler, göç edenler, açlık ve salgın hastalıklar ile karşı karşıya kalanlar. Deniz yollarında terörist atakları sebebiyle zarar gören, rotalarını değiştiren gemiler, artan navlun ve sigorta maliyetleri var. Önemli ihracat rotalarımızda halen enflasyon ile mücadele için artan faizler ve paranın yüksek maliyeti sebebiyle ertelenen talepler var.
Türkiye’de faiz %50 oldu. PMI değerlerimiz uzun zamandır soğuyan ekonomiyi işaret etti. Kur konusunda belirsizlik ve güven problemi halen devam ediyor. Türk lirası ile iş yaparken riskinizi yönetmek istediğinizde marjınızdan daha fazlasını bankalara vermek zorunda kalıyorsunuz. İş yaparken para kazanabilmek için gereğinden fazla risk almak zorunda kalıyorsunuz. Yüksek borçluluk ve yüksek enflasyon şirketleri kırılgan bir hale getiriyor. Bizi yakından ilgilendiren Amerika’da ve Avrupa Birliği’nde seçimler var.
Merkez Bankamız ve Maliye Bakanlığımızın hamleleri ile piyasada likidite azaltılıyor. Enflasyon ile mücadelede doğru adımlar atılıyor ancak ekonominin çarkları maalesef yavaşlamak zorunda kalıyor.
Mevcut şartlarda, yurt içi ve yurt dışındaki boru talebi ne durumda?
Enflasyon ile mücadelede başarılı olmak istiyorsak talebin azalmasını ve ekonominin soğumasını kabul etmek zorundayız. Mevcut döviz pozisyonumuz, tüketim alışkanlıklarımız, sanayi kapasite kullanım oranlarımız ve verimimiz, yüksek katma değerli imalat gibi çözmemiz gereken önemli başlıklarımız var.
İnşaat sektörü için temel sıkıntılar halen devam ediyor. Yüksek faiz, yüksek girdi maliyeti ve enflasyon sarmalı sektörü olumsuz etkiliyor. 2024 yılında bir anda bu sorunları çözemeyeceğimiz için talep konusunda beklentilerimiz olumlu tarafa geçmiyor.
Yurt dışında durum bir miktar farklı olabilir. Çünkü, Batı, enflasyon ile mücadelesine bizden iki yıl önce başladı ve önemli bir yol aldı. Bu sene içinde merkez bankalarının indirimleri bekleniyor. Bu sayede o taraflarda yatırımlar hayata geçecek ve tüketici güveni artacağı için iç tüketimin de hareketleneceğini beklemek yanlış olmaz ancak, Amerika’daki seçimler her şeyi değiştirebilir. Bir önceki Trump döneminde, dünyamız, Section 232 ile tanıştı, ardından ticaret savaşlarında kısasa kısas hamleler yapıldı (EU Safeguard gibi), iklim krizinin bir problem olmadığı kararı ile Amerika’nın Paris İklim Anlaşmasından çıktığını da gördük. Trump tekrar seçilirse bu sefer dünya için heybesinde neler var, bekliyor olacağız.
Hem hammadde hem de boru fiyatlarının gidişatı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kesin olarak bildiğim bir şey varsa o da çelik fiyatlarının gelecekte ne olacağını bilmediğimdir. Boru fiyatlarımız da direkt çelik fiyatı ile bağlantılı olduğu için orada da belirsizlik var.
650 milyon tona ulaşan fazla kapasitesi ile çelik sektörünün fiyat dalgalanmasını kontrol altına almak mümkün değil. Bir de bunun yanına ticaret davaları, savaşları ve devam eden çelik yatırımlarını eklersek durum parlak görünmüyor.
Çelik endüstrisinin toparlanabilmesi için öncelikle Çin’in toparlanması gerekiyor. Şu anda yapılan müdahaleler maalesef kısa soluklu ve yapısal sorunları çözmüyor. %5 büyüme ortalaması ile inşaat sektöründeki derin kriz çelik sektörünü olumsuz etkiliyor. Elektrikli araç, yenilenebilir enerji gibi popüler konular bir talep yaratıyor. Sürekli açıklanan teşvikler yanında bir de inşaat sektöründe enerji verimliliği konusu ile talebin artırılmaya çalışıldığını görüyoruz. Ancak inşaat sektörüne karşı oluşan tüketici güvensizliği önemli bir problem ve uzun sektörü büyük sıkıntı yaşıyor.
Bir diğer önemli konu da hurda olacak. Türkiye, hurdasının önemli kısmını Amerika ve Avrupa Kıtasından tedarik ediyor. O bölgelerde yeşil çelik üretimi ve karbon emisyonunu düşürme faaliyetleri çerçevesinde hurda talebi artacak, bu da hurda fiyatlarının seyri ile ilgili bizleri düşündürüyor. Kendine yeterlilik konusunda ciddi sorunları olan bir çelik sektörümüz var. Bu da çelik fiyatları ve maliyetler konusundaki çekincelerimizi artırıyor.
Dünyada çelik fiyatlarının hızla yeni zirveler yaptığı, sonra dipleri gördüğü olaylar yaşıyoruz. Savaşlar, salgınlar, ticaret bariyerleri, tedarik zinciri problemleri, politik ve jeopolitik olaylar, doğal afetler gibi. Ve gördüğümüz kadarıyla bu olayların yaşanma sıklığı öyle arttı ki her sene bir “siyah kuğu” ile fiyatlarda anomali görüyoruz. Bu sene de bir anomali ile karşılaşırsak hiç şaşırmayacağız.
Sıcak sac ithalatına başlatılan antidamping vergisi soruşturması için yorumunuz nedir?
Yassı çelik üreticilerimizin yeni yatırımları ile rekabeti artırıp daha uygun fiyatlarla çelik tüketen sektörleri desteklemesini bekleriz. Ancak bu tip vergiler firmaları rekabetten uzaklaştırıyor. Basit örnek, daha önce sektör bazında ithalat vergileri vardı, yassı çelik sektöründe. Bunlar iki katından fazla artırıldı. Bu artıştan sonra da ithal sac ile yerli sac arasındaki makas aynı oranda arttı. Ayrıca, vergi gelmesine bile gerek olmadan davanın açılma haberi ile birlikte fiyatlar volatil hareketlere başlıyor.
Demir çelik sektörü için en önemli ihracat rotası Avrupa. Burada sıcak sac üreticilerimiz piyasayı Asyalı üreticilere kaptırdılar. Aynı şekilde, 2023 yılında boyuna kaynaklı ERW boru ihracat tonajında %20’nin üzerinde tonaj kaybı yaşandı. Sac üreticileri rekabetten uzaklaşırsa maalesef çelik ihracatımız eski günlerini arar olacak.
Demir-çelik sektöründeki yatırımları gururla takip ediyoruz. Bir noktaya kadar, yapılan yatırımların ithalata ödenen meblağların önüne geçmek konusunda faydasının olacağını düşünüyoruz. Ancak planlama açısından sadece kapasiteye değil ürün çeşitliliğine de bakmak istiyoruz. Ülkemizde, aşırı kapasite ile uzun sektörü ihracatçı olmak zorunda kaldı. Bu ihracat için de ithal hurda kullanmak zorunda kalıyor. Bir çeşit sarmal içindeyiz.
Bir başka sıcak örneğimiz de güneş enerjisi santralleri projeleri. Hem dünyada hem ülkemizde bu sektör hızla gelişiyor. Özellikle ihracat projelerinde solar projelerindeki konstrüksiyon profilleri için özel bir çelik talebi var. Bu çelik kaplama olarak magnezyum, alüminyum ve çinko içeriyor. 2024 yılında 40 milyon ton çelik üretmek için yola çıkan ve dünyanın en büyük yedinci çelik üreticisi konumunu perçinlemek isteyen ülkemizde bu sac üretilmiyor. Duyduğumuz herhangi bir yatırım haberi de yok. Boru/profil üreticileri yine bu malzemeleri yurt dışından tedarik etmek zorunda kalacaklar.
İhracat satışlarını ve dış piyasalardaki rekabeti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önemli ihracat rotamız olan Batı’da halen yüksek enflasyon ile mücadelenin etkilerini görüyoruz. Yüksek faizler ile birçok proje ve talep ertelendi.
Amerika, Section 232’yi müttefik ve müttefik olmayan devletler olarak bertaraf etmenin yolunu buldu. İkili anlaşmalar ile kota ve vergisiz malzeme girişi sağlanıyor. Bu vakada, Türkiye maalesef müttefik olmayan ülke konumunda kaldı ve %25 vergi ile mücadele ediyor.
Avrupa tarafında Türkiye için neredeyse kotasız ürün yok gibi. Demir çelik sektörümüz kotalar ile mücadele etmeye çalışıyor. Ayrıca Asya’nın ağırlığı sac tarafında artıyor. Türk üreticiler burada mücadelede geri kalırken özellikle Güney Avrupa’daki üreticiler, uygun Asya hammaddesi kullanarak rekabette avantaj sağlıyor.
İhracat konusunda güçlenmek istiyorsak, uygun hammaddeye erişmek zorundayız. Tüm kapılar ihracatçılarımıza açık olmalı. Yassı çelik üreticilerimizin ihracat işlerinde kullanılacak malzeme için, yerel pazara verdiği fiyat yerine özel fiyat vermesini ve ihracatı desteklemelerini bekliyoruz.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Çin tarafında sıkıntılı bir dönemin başladığını düşünüyorum. Yüksek borçluluk, düşük büyüme, politikalardaki değişimler (tek çocuktan sonra doğum oranını artırmak için gösterilen çaba), toplum üzerindeki gözetimin “Orwell Dünyası” seviyesine gelmesi, ülkeye giren doğrudan yabancı yatırımın azalması gibi.
Yıllarca inşaat sektörü ile çok yüksek büyüme rakamlarına ulaşmış Çin’de bu günlerin geride kaldığı aşikâr. Toplumun büyük bir kesimi için ev almak, fiyatlar yüzünden hayal. Buna ek olarak son dönemde batan gayrimenkul şirketlerinin yarattığı güvensizlik de talebi ve tüketici davranışlarını olumsuz etkiliyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi büyük bir kesim için rasyonel ya da olası görünmüyordu. Ancak gerçekleşti. Çin’in de Tayvan’ı işgal etmesi yine rasyonel gelmeyebilir. Ancak Çin’in mevcut ekonomik şartları ve politik söylemleri bu istilanın çok yakın zamanda geçekleşebileceğini gösteriyor. Dünya bambaşka bir kriz ile karşı karşıya kalacak. Güney Pasifik’te iki süper güç askeri olarak karşı karşıya gelebilir, nükleer bir kış, olası sonuçlar arasında. Savaş olmasa bile aralarında, büyük bir tedarik zinciri şoku ile karşılaşacağız. Dünyanın çipinin yarısından fazlasını ihraç eden ülke sahneden çekilecek. Otomotiv fabrikaları duracak, insanlar diz üstü bilgisayar bulamaz hale gelecek. Eskiden bunlara distopya derdik ancak salgın zamanı tüm bunlar yaşandı.
Salgından sonra toplum yapıları bozuldu. Zenginin daha zenginleştiğini gördük. Ancak ekonomik olarak zor şartlarda mücadele eden insanların durumunun iyileşmediği gibi daha da zora doğru gittiği ortada. Çin, inşaat ile büyüyen, büyüme mucizesini bu sektöre borçlu olan bir ülke. Tipik bir Çinli ailenin servet dağılımında, gayrimenkulün ağırlığı %70 seviyesindedir. Bloomberg Economics’e göre gayrimenkul fiyatlarındaki her %5 düşüş 19 trilyon yuanlık (yaklaşık 2,7 trilyon dolar) konut servetini silip süpürecek. Sadece Evergrande’nin batışı 300 milyar doların buharlaşmasına ve tüketici güveninin yerle bir olmasına sebep oldu.
Dünyanın en güzel günlerinin geride kaldığını ve gitgide şartların zorlaştığını, toplum üzerindeki baskının arttığı, dengesizliklerin derinleştiği ve kutuplaşmanın arttığını düşünenlerdenim. Bu sebeple, her yıl bize daha farklı zorluklar yaşatacaktır.
Demir çelik tarafında, sektörümüzün gündeminin çok yoğun ve önemli konularla meşgul olduğunu görüyorum; yeşil dönüşüm, sınırda karbon denetleme mekanizması - SKDM, hidrojen, CO2 ve ilgili projeler, yenilenebilir enerji yatırımları gibi. Bir taraftan, paranın maliyeti yüksek, diğer taraftan yatırım ihtiyacı çok. Aynı zamanda, şirketlerimiz yüksek borçluluk ile bu enflasyon ortamında daha da kırılgan.
Ticaret savaşları devam edecek. Safeguard yerini SKDM’ye bırakacak. Belki Trump gelecek, farklı boyutta bir ticaret savaşı ve tedarik zinciri akışı göreceğiz.
Belki Rusya-Ukrayna savaşı bitecek. Avrupa şu anda bile Rusya’dan slab akışını kesmiş durumda değil. Bir anda ambargolar farklı şekilde evrilebilir. Kim bilir?
Kapasite kullanım oranlarımızı makul seviyeye getirerek yüksek maliyetleri bertaraf etmemiz gerekiyor. Bunu yaparken katma değerli üretim yapıp ihracat beher değerimizi artırmamız ve kendimizi Asya rekabetinden uzaklaştırmamız ve/veya farklılaştırmamız da yapmamız gerekenler arasında. Geleceğin çelik sektörü için yatırımlara devam ederken bu kârsız ortamda yatırımlarımızı finanse etmemiz gerekiyor. Ticaret bariyerlerimiz de cabası.
Ezberleri unutmamız, yeni dünya düzeni için daha hazırlıklı olmamız gerekiyor. Rekabette üstünlük almamız için rekabetçi girdi maliyetlerine her zamankinden daha çok ihtiyacımız olacak.