Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) tarafından yayımlanan "Çelik Görünümü 2025" raporuna göre, dünya çelik sektörü büyük kapasite artışına rağmen talebin zayıf kalmasının sonucu olarak uzun süreli bir krize doğru ilerliyor ve bu durum ticaret anlaşmazlıklarını artırıp karbonsuzlaşma faaliyetlerinin önüne geçiyor.
OECD’ye göre çelik üreticileri, 2027'ye kadar planlanan 165 milyon mt kapasite artışına bağlı olarak çelik sektöründe kapasite kullanım oranlarını %70'e kadar düşürebilir ve üreticiler sorunların daha da büyümesine hazırlanıyor. Çin ve Hindistan’ın başı çektiği Asya ekonomileri bu yeni kapasitenin yaklaşık %58'ini oluşturacak. Öte yandan küresel çelik talebinin 2030'a kadar yılda sadece %0,7 büyümesi bekleniyor.
Kapasite fazlası çelik fiyatlarını dört yılın en düşük seviyelerine çekmiş ve sektör genelinde kâr marjlarını daraltmış durumda. Çin’in çelik ihracatı 2024'te rekor kırarak 118 milyon mt'a ulaştı. Küresel piyasaların Çin çıkışlı düşük fiyatlı ürünlerle dolması nedeniyle farklı ülkeler 81 yeni antidamping soruşturması başlattı. Bu 2023'e göre beş kat artış anlamına geliyor.
Teşvikler haksız rekabet yaratmaya devam ediyor
Devlet teşvikleri özellikle kapasitelerin en hızlı arttığı OECD dışı ülkelerde küresel çelik piyasasını olumsuz etkilemeye devam ediyor. Çin'in sübvansiyon oranı OECD ülkelerinden on kat daha yüksek olup piyasa seviyelerinin altında kalan kredi oranları, sübvansiyonlu enerji fiyatları ve vergi avantajları gibi destekler içeriyor. Bu önlemler verimsiz tesislerin çalışmaya devam etmesine yol açarken, ticari açıdan hiçbir gerekçesi olmayan yatırımları teşvik ediyor. Bununla birlikte Çin’in inşaat ve altyapı sektörlerindeki zayıflık nedeniyle ülkede talebin toparlanması beklenmiyor.
Ticaret savaşları kızışıyor
OECD, Çin'in ihracatındaki artışın ticaret koruma önlemlerinde keskin bir tırmanışı tetiklediğini belirtti. Yeni antidamping soruşturmalarının yaklaşık %80'i Asyalı üreticileri hedef alırken, Çin tek başına soruşturmaların üçte birinden fazlasını oluşturuyor. Ülkeler ayrıca yerel çelik endüstrilerini korumak için daha geniş sektörel tarifeler de uyguluyor.
Çelik üreticileri bu kısıtlamaları aşmak için ticareti üçüncü ülkeler üzerinden yönlendiriyor. OECD’nin değerlendirmelerine göre 2013-2020 yılları arasında toplam 13,3 milyar € değerinde şüpheli ticaret akışı kaydedilirken, bu ticaretin hacmi 21,5 milyon mt'a ulaştı ve antidamping önlemlerinin hedeflediği çelik ticaretinin yaklaşık %18'ini temsil ediyor. Bu yönlendirmeler konusundaki endişeler, giderek artan sayıda ülkenin bu uygulamaları engelleyecek yeni mekanizmalar geliştirmesine neden oldu.
Karbonsuzlaşma hedefleri tehlike altında
Öte yandan sektörün yaşadığı mali sıkıntılar karbon emisyonlarını azaltma çabalarını baltalıyor. 2027'ye kadar devreye girecek yeni kapasitenin %40'ından fazlası temiz alternatiflere kıyasla yoğun emisyonlu yüksek fırın teknolojileri kullanacak. Çelik ekipmanlarının uzun ömürlü olması, karbonsuzlaştırma yatırımlarının uzun vadeli piyasa istikrarı gerektirdiği anlamına geliyor. Ancak kapasite fazlası sorunu bu istikrarın sağlanmasını imkansız hale getiriyor.
OECD’nin verilerine göre büyük ölçekli üreticiler çeşitli karbonsuzlaştırma stratejileri araştırıyor: Yüksek fırın-bazik oksijen fırın kullanan üreticilerin %74'ü entegre tesislerinde emisyonları kontrol etmek için karbon yakalama teknolojileri planlarken, elektrik ark ocağı bazlı üreticilerin %52'si hidrojen bazlı işlemleri değerlendiriyor. Ancak bu teknolojiler önemli sermaye yatırımı ve küresel çapta eşitsiz şekilde dağıldığı gözlenen yenilenebilir enerji kaynaklarına erişim gerektiriyor.
OECD, kapasite ve talep arasındaki yapısal dengesizlikleri ele almak için gelişmiş bir uluslararası ortaklık kurulmadığı sürece ticaret gerilimlerinin devam edeceği yönünde uyardı ve sektörün uzun vadeli görünümünün olumsuz seyredeceği tahmininde bulundu.
