Çelik Dış Ticaret Derneği’nin 5 Aralık tarihinde online olarak gerçekleştirdiği Söz Sizde - Çelik Sohbetleri toplantısında Türkiye’nin azalan ihracatı ve artan ithalatı beraberinde dünya çelik piyasasının durumu ele alındı.
Hurda piyasasına ilişkin konuşan Metkim Metal Limited Kurucu Ortağı Osman Türeyyen, Türkiye’nin Ekim sonu-Kasım başında HMS I/II 80:20 kalite hurdayı yaklaşık 365-370$/mt CFR bandından satın aldığını ve fiyatların uzun bir süre aynı aralıkta seyrettiğini ancak Kasım ayının sonuna doğru fiyatlarda 10-15$/mt artış yaşandığını belirtti. Bu durumun hurda satıcıları açısından dahi beklenmeyen bir gelişme olduğunu ve Türkiye ihracat piyasasının hareketlenmesinin yarattığı iyimserlik, kış aylarının gelmesi, navlundaki artış, toplama faaliyetlerinin yavaşlaması ve limanlara gelen hurda miktarının çok düşük olması gibi sebeplerden ötürü fiyatların bugün 410-420$/mt aralığını gördüğünü aktardı. Türeyyen, 2023’ün çok zorlu bir yıl olduğunu; ihracatın sınırlı olmasına, depreme ve seçimlere rağmen Türkiye demir-çelik sektörünün durumu iyi idare ettiğini aktardı. Çinli ve Hint üreticilerin yeşil çelik üretimi kapsamında hurdaya geçişe daha sıcak baktığını ve Türkiye’nin küresel hurda piyasasındaki kontrolü başka ülkelerle paylaşacakmış gibi durduğunu aktardı. Türeyyen son olarak yerel seçimler dolayısıyla hükümetin sunacağı bazı teşviklerle birlikte ilk çeyreğe yönelik görünümün olumlu olduğunu, hurda fiyatlarının önümüzdeki yılın Ocak-Şubat aylarında güçlü seyrini koruyacağını ancak Mart sonrasının kestirilemediğini söyleyerek sözlerini tamamladı.
CIEC Group Orta Doğu Genel Müdürü Hüseyin Ocakçı, Çin piyasasına ilişkin rakamları paylaşarak başladığı konuşmasında, 2022 yılında Çin’in günlük sıvı çelik üretiminin 2,28 milyon mt seviyesinde yer aldığını ve kapasite kullanım oranının %84,5 olduğunu ancak bu rakamların bu yıl sırasıyla 2,35 milyon mt ve %88 olarak karşımıza çıktığını aktardı. Son bir aylık süre zarfında Çin’deki fiyat artışının sebeplerine değinen Ocakçı, beklentiler aşağı yönlü hareket ederken borsanın yükselişte olduğunu ve iki-üç haftalık sürekli artışın trende dönüştüğünü belirtti. Son kullanıcılardan talep gelmemesine rağmen pozisyon kargosu satan tüccarlardan üreticilere talep olduğunu, yuanın ABD doları karşısında değer kazanması, ABD ile Çin arasında yakınlaşma olarak kabul edilen toplantının piyasayı olumlu etkilemesi ve fiyat artışı öncesinde piyasaya iki defa yapılan 1 milyar RMB’lik para enjeksiyonunun fiyat artışlarında rol oynayan diğer etkenler olduğunu ekledi. Ocakçı, son iki gündür vadeli fiyatlarda hafif bir gevşeme görüldüğünü, bu düşüş için fiyatların zaten çok yüksek seviyelerde yer almış olması, kış ayları, yaklaşan Çin Yeni Yılı gibi gerekçeleri işaret etti. Para politikalarında genişleme olmadıkça 2024 yılının bu yıldan çok farklı olmayacakmış gibi durduğunu, Çin’in tutumunu değiştirmeyeceğini düşündüğünü ve önümüzdeki yıl daha agresif bir Güneydoğu Asya’nın görüleceğini de paylaştı.
Kibar Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Kibar Dış Ticaret Genel Müdürü Salih Serdar Koçtürk, çelik sektörüyle ilgili en büyük problemin küresel büyüme olmaması ve yatırım yapılmadığında çelik talebinin baskılanması olarak değerlendirdi. Özellikle 2022 yılının ikinci yarısında makro değişkenlerin bozulduğunu, o yıl başlayan Rusya-Ukrayna savaşı ve bu savaş kapsamında getirilen yaptırımlar, Türkiye’de yaşanan deprem, bu yılın Ekim ayında başlayan İsrail-Hamas savaşı, ABD-Çin gerginliği, iklim değişikliğinin yarattığı birtakım doğal afetler ve özellikle 2024 yılına girerken ticaret rotalarında ortaya çıkan riskleri büyümeyi ve yatırımları etkileyen etkenler olarak sıraladı. Türkiye’yi de yakından ilgilendiren yaptırımlar, korumacılık önlemleri, AB’deki rekabet gücünün darbe alması ve tüm bunlara ek olarak enflasyonun yüksek olduğu bir dünyada faiz oranlarının yükseltilmek zorunda kalmasının da küresel yatırımları olumsuz etkilediğini vurguladı. Koçtürk, Çin’in büyümesini aşağı çeken sebebin inşaat sektörünün büyümedeki payının %30’a yakın olması ve konut krizinin çelik sektöründeki büyümeyi baskılaması olduğunu dile getirdi. Enflasyon mevcut seviyede kaldığı müddetçe çelikle ilgili olumlu rüzgârın görüleceğini düşünmediğini belirtti. 2024’e girerken Avrupa’nın olumsuz bir tablo çizdiğini ve EUROFER tarafından yayımlanan verilere göre çelik tüketen sektörlerin büyümeyeceğinin veya sembolik bir büyüme göstereceğinin ortaya çıktığını söyledi. Ayrıca bu yıl iyi bir büyüme gösteren ABD için önümüzdeki yıl resesyon beklentisi olduğunu ve dünyanın en büyük ekonomisi olması sebebiyle bu durumun tüm ülkeleri olumsuz etkileyeceğini ifade etti. Koçtürk, Çin’in her geçen gün büyük bir tehdit oluşturduğunun ve ihracata daha fazla tonaj ayırdığının da altını çizdi.
Bilecik Demir Çelik Genel Müdürü Muammer Bilgiç, 2023 yılında en çok etkilenen ülkenin Türkiye olduğunu ve iş yapma modelinin değiştiğini vurgulayarak sözlerine başladı. Türkiye’de üretim ve ihracatın azaldığını ancak ithalatın arttığını, hammaddeyle ilgili temel bir sorun olduğunu ve hammadde ihtiyacının yaklaşık %75-80’inin ithalat yoluyla karşılandığını, yani kendine yeterlilik oranının çok düşük olduğunu ifade etti. Bilgiç, Türkiye’nin bugünlere bir şekilde gelmesine rağmen bundan sonra aynı düzenin sürdürülebileceğine dair kuşkuları olduğunu dile getirdi. Dünya genelinde kapasite fazlası olduğunu ve bu durumun Türkiye’nin rekabetçiliğini olumsuz etkilediğini söyledi. Türkiye’nin alternatif hammaddelere geçiş yapmasının öneminin altını çizen Bilgiç, aksi takdirde iç ve dış piyasalarda rekabet edemeyecek hale gelineceğine dikkat çekti. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminin Türkiye çelik sektörü için bir fırsat olduğunu ve eski enerji üretim yöntemleriyle sektörün geleceğinin hiç parlak olmadığını ifade etti. Bilgiç, enerji verimliliğine eğilinmesinin önemini vurgularken elektrifikasyonun Türkiye için çıkış yolu olduğunu, düşük katma değerli kapasite fazlasının önlenmesini, plansız yatırımların kesilmesini, hükümetin bu konularda adımlar atmasını ve bu önlemlerle ithalatın da düşebileceğini düşündüğünü dile getirdi. İthalattaki artışın tek sebebinin herkesin Türkiye’ye kolayca satış yapabilmesi olmadığını dile getirdi ve bu artışı engelleyecek ürün tipi ve kalitesinin üretilebileceği köklü bir değişimden geçilmesi önerisinde bulundu.
Türkiye’de üretim kapasitesinin belirli bir oranda tutulması gerektiğini aktaran Ege Çelik Yönetim Kurulu Üyesi Mete Bülent Adalı, daha fazla yatırıma gerek olmadığını ve mevcut kapasitesinin Türkiye’yi 10-20 yıl daha götürecek seviyede olduğunu belirtti. Kapasite kullanım oranının büyüme oranı doğrultusunda artırılması gerektiğini dile getiren Adalı, Türkiye’nin de ABD ve Avrupa gibi koruma önlemleri almasının şart olduğuna, akılcı yatırımların gerekliliğine ve devlet mekanizmalarının önlemler almasının önemine dikkat çekti.