POSCO ASSAN TST CEO’su Ji Seob CHOI ile paslanmaz sektöründeki son gelişmeleri ve ticaret kısıtlamalarının etkilerini konuştuk.
Paslanmaz çelik sektörünün mevcut durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
2022 yılından bu yana uzun süredir süregelen paslanmaz çelik sektöründeki durgunluktan sonra, 2025 yılına temkinli ama umutlu bir başlangıç yaptık.
Birinci çeyrekte piyasada bir miktar iyileşme sinyalleri görülse de, devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, ABD'nin vergi savaşları, deprem gibi iç ve dış belirsizliklerin devam etmesi sebebiyle pazar durumu toparlanamadı. Şu anda ise mevsimsel olarak durgun bir dönemden geçmekteyiz. Ancak üçüncü çeyrek sonrasında ABD kaynaklı vergi savaşlarının sonuca bağlanması ve şu an devam etmekte olan soğuk haddelenmiş paslanmaz çelik antidamping soruşturmasının sonuçlanması ile birlikte piyasanın tekrardan canlanmasını bekliyoruz.
Türkiye paslanmaz çelik sektörü ise, öncelikle yerli üretici olarak dampingli ithalatın oluşturduğu haksız rekabet nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıya. Sanayilerin temelini oluşturan çelik sanayisinin istikrarının sağlanması ve korunması, pazarın ithalata bağımlı olmaması, dengeli ve sürdürülebilir bir piyasa yapısı için önemlidir. Ne yazık ki dampingli ürünleri Türkiye’ye gönderen üreticiler bu dengeyi gözetmiyor. Yalnızca üretim maliyetlerini değil, dağıtım zincirlerini de devre dışı bırakan bu uygulamalar, sektörde ciddi bir kırılganlık yaratıyor. Bizim pazarı koruma yönündeki duruşumuzun temel amacı da zaten bu tür yapısal sorunların önüne geçilmesini sağlamaktı.
Öte yandan bu durum yalnızca paslanmaz çelik sektörüyle sınırlı değil. Benzer eğilimler birçok sanayi kolunda kendini gösteriyor. Daha uygun maliyetli olduğu için ithalatı tercih eden bazı kullanıcıların, hem iç pazarda hem de ihracat pazarlarında Çin kaynaklı rekabet baskısından şikâyetçi olduklarını bizatihi kendilerinden duyuyoruz. Bu tablo bize gösteriyor ki sorun sadece üreticinin değil; hepimizin ortak sorunudur. Dolayısıyla çözüm de ancak birlikte hareket ederek, ortak akıl ve iş birliği ile geliştirilebilir.
Üstelik Trump hükümetinin yeniden göreve gelmesiyle birlikte dünya genelinde korumacı ticaret anlayışının güçlenmesi beklenmektedir. Bu durum, paslanmaz çelik dâhil olmak üzere çelik sektörünün zorluklarını daha da artıracaktır. Bu nedenle Türkiye pazarının korunması için gerekli önlemlerin alınması yönünde beklentilerimiz devam etmektedir.
Talep ve fiyat eğilimlerine dair öngörüleriniz nelerdir?
Küresel ölçekte ekonomik yapılar köklü bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Daha önce entegrasyon ve serbest ticaret ilkeleriyle şekillenen yapılar, bugün giderek daha parçalı, stratejik ve korumacı bir düzene evriliyor. Bu değişim yalnızca ekonomik değil; siyasi ve jeopolitik dinamiklerle de iç içe ilerliyor.
Ticaret politikalarının sık sık yeniden tanımlandığı, gümrük rejimlerinin ve lojistik zincirlerinin hızla değiştiği bu ortam, küresel talebi doğrudan etkiliyor. Talep tarafında yaşanan zayıflama ise doğal olarak fiyatların istikrar kazanmasını zorlaştırıyor.
İthalat rekabetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rekabete her zaman açığız ve bunu sağlıklı bir pazar yapısının vazgeçilmez bir unsuru olarak görüyoruz. Ancak bugün geldiğimiz noktada haksız rekabet sorunu ile karşı karşıyayız. Devlet destekleriyle iç talebinin çok üzerinde kapasite oluşturan bazı ülkeler, bu fazlayı düşük fiyatlarla ihraç ederek sadece pazar payı kazanmayı değil, aynı zamanda diğer ülkelerdeki üretim altyapılarını zayıflatmayı hedefliyor.
Bu durum sadece fiyat avantajı ile sınırlı değil; uzun vadede bağımlılığı artıran ve yerli üretimin sürdürülebilirliğini tehdit eden bir yapı ortaya çıkarıyor. Buna karşın biz Türkiye’ye ve sanayi potansiyelimize güveniyoruz. Bu inançla yatırımlarımızı buraya yaptık ve Türk sanayicisine kaliteli, izlenebilir ve sürdürülebilir paslanmaz çelik ürün tedariki sunmaya devam ediyoruz. Biz yalnızca bugünü değil, yarını da inşa etmeyi hedefliyoruz.
Şuna da inanıyoruz: Üretim gücünün korunması ve geleceğe taşınması, yalnızca bireysel çabalarla değil, ortak hareket ve kolektif sorumluluk bilinciyle mümkün olabilir. Sektörde rekabet ederken, aynı zamanda birlikte mücadele edebilmeyi başaran ülkeler ve yapılar, uzun vadede çok daha dirençli ve başarılı oluyor. Türkiye’de de bu anlayışın güçlenmesi, hepimizin yararına olacaktır.
Çin ve Endonezya menşeli ürünlere karşı yürütülen antidamping soruşturmasının sonuçlanması bekleniyor. Bu gelişme piyasayı nasıl etkiler?
Antidamping sürecine ilişkin kamuoyunda zaman zaman fiyatların ani şekilde yükseleceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Ancak biz, paslanmaz çelik fiyatlarının esas olarak küresel ve yerel talep seviyesi, nikel ve krom gibi hammadde fiyatları, üretim maliyetleri ve lojistik koşullar tarafından belirlendiğini düşünüyoruz. Ticaret önlemleri bu çerçevede fiyatları etkileyebilir; ancak tek başına kalıcı bir fiyat artışı yaratması beklenmemelidir. Dolayısıyla soruşturmanın sonuçlanmasının, piyasada yapay bir fiyat hareketine neden olacağı yönündeki endişelerin yersiz olduğunu söyleyebiliriz.
Bilindiği üzere tesisimizin yılda 300.000 tona kadar üretim kapasitesi bulunuyor. Dampingli ürünlere karşı etkin bir ticaret politikası uygulandığı takdirde, bu kapasiteyi daha verimli kullanarak birim maliyetlerimizi düşürmemiz mümkün olacaktır. Bu da iç pazarda daha rekabetçi ve sürdürülebilir fiyatlar sunmamıza doğrudan katkı sağlayacaktır.
Ayrıca bu tür önlemlerin ithalatın tamamen kesileceği anlamına gelmediğinin altını çizmek isteriz. Türkiye, Avrupa gibi sıfır gümrükle erişilebilen, yüksek kapasiteli üretim bölgelerine coğrafi olarak oldukça yakın. Dolayısıyla biz, bu sürecin piyasada bir arz daralması değil; daha sağlıklı ve dengeli bir yapı oluşmasına katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Öte yandan küresel ticarette bazı üretici ülkelerin geçmişte benzer önlemleri dolaylı yollarla aşma girişimlerinde bulunduğu da bilinen bir gerçek. Bu doğrultuda önümüzdeki dönemde Vietnam, Tayvan gibi üçüncü ülkeler üzerinden yönlendirilecek alternatif tedarik zincirlerine karşı dikkatli olunması gerektiğini değerlendiriyoruz. Bu konuda biz de süreci yakından takip edecek, gerekli durumlarda ilgili kurumlarla bilgi ve görüş paylaşımında bulunmaya devam edeceğiz.
Biz antidamping sürecini bir koruma refleksi değil, yerli üretim altyapısının sürdürülebilirliği açısından stratejik bir dengeleme aracı olarak görüyoruz. Kısa vadeli fiyat avantajları yerine, orta ve uzun vadede üretim kabiliyetimizi korumayı esas alıyoruz.
İhracat pazarlarındaki konumunuz ve hedefleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Küresel pazarlarda olduğu gibi Türkiye’nin doğal ihracat pazarlarında da talep zayıf seyrediyor. Ancak ürün kalitemiz, teknik yeterliliğimiz ve hizmet güvenilirliğimiz sayesinde ihracat faaliyetlerimiz istikrarlı şekilde devam ediyor. POSCO ASSAN TST olarak, Avrupa Birliği’nde faaliyet gösteren önde gelen beyaz eşya üreticilerinin ana tedarikçilerinden biri hâline gelmiş olmaktan memnuniyet duyuyoruz. Bu iş birlikleri sadece şirketimiz açısından değil, Türkiye’nin ihracat performansı bakımından da önemli bir katkı sağlıyor.
Buna ek olarak, AB pazarındaki birçok çelik servis merkeziyle uzun yıllara dayanan düzenli ve güçlü iş ilişkilerimiz mevcut. Bu süreci yalnızca son kullanıcılar ve servis merkezleriyle değil; AB paslanmaz çelik ekosisteminin tüm paydaşlarıyla karşılıklı saygıya, fiyat istikrarına ve uzun vadeli güvene dayalı bir yaklaşımla yürütmeye özen gösteriyoruz.
Avrupa pazarındaki başarımızın arkasında, sadece bizim üretim ve lojistik yetkinliğimiz değil, aynı zamanda AB sanayisinin yüksek katma değerli üretim yapma kapasitesi ve bu doğrultuda kaliteli, teknik olarak tutarlı malzeme talebi yer alıyor. Biz de bu ihtiyaca uygun spesifikasyonları, kalite standartlarını ve teslimat güvenilirliğini sağlayarak bölgede uzun soluklu ve istikrarlı bir tedarikçi konumu elde etmiş bulunuyoruz.
Kısa vadede mevcut ihracat hacmimizi korumayı, orta vadede ise seçici bir yaklaşımla yüksek kalite segmentinde büyümeyi hedefliyoruz. Bizim için ihracatta nicelikten çok nitelik ön planda. Uzun vadeli ilişkiler, izlenebilirlik ve teknik uyum bizim için ticaretin temelini oluşturuyor.
Yeni yatırım planlarınız var mı?
Uygun piyasa koşullarının oluşması hâlinde kapasite artırımı yapabilmemize olanak tanıyacak bir rezerv arazimiz bulunuyor. Talep yapısının sürdürülebilir şekilde güçlendiğine emin olduğumuz takdirde, bu seçeneği değerlendirmeye açığız. Şu an için soğuk haddelenmiş ürün grubunda kademeli bir talep artışı görmekteyiz ancak dampingli ithalat hâlâ ciddi bir risk unsuru olarak önümüzde duruyor.
Mevcut ekonomik koşullar piyasayı nasıl etkiliyor?
Dünyadaki dönüşüm süreci Türkiye’yi de doğal olarak etkiliyor. Ancak biz Türkiye ekonomisine ve sanayisine güveniyoruz. Önceliğimiz, Türk sanayicisinin ihtiyaç duyduğu hammaddeye düzenli, kaliteli ve sürdürülebilir şekilde erişebilmesini sağlamak. Bu doğrultuda üretim sorumluluğumuzu istikrarla yerine getirmeye devam ediyoruz.
2025 yılı nasıl geçiyor, yılın geri kalanından beklentileriniz neler?
2025’in ilk çeyreği hareketli ve olumlu geçti. Ancak ikinci çeyrekte iç talepte belirgin bir yavaşlama yaşandı. Üçüncü çeyrek şu ana kadar daha stabil ilerliyor. Yılın son çeyreği için ise beklentimiz temkinli şekilde olumlu. İç talepte kademeli toparlanma ve fiyat dengesinin yeniden oluşması hâlinde, yıl sonunda daha sağlıklı bir üretim temposu yakalanabileceğini öngörüyoruz.
Bu süreçte verimlilik ve uzun vadeli iş birliklerine odaklanmayı sürdürüyoruz. Öncelikli hedefimiz, üretim kapasitemizi etkin kullanarak müşterilerimize rekabetçi ve güvenilir bir tedarik yapısı sunmak. Adil ve öngörülebilir ticaret koşullarının sağlanmasının hem üretici hem de sanayici tarafında güçlü bir denge oluşturacağına inanıyoruz.
