ABD merkezli uluslararası ticaret şirketi Nucor Trading Genel Müdürü Michael Setterdahl, 30 Eylül - 2 Ekim tarihleri arasında Münih'te düzenlenen SteelOrbis 2012 Güz Konferansı & 67. IREPAS Toplantısı sırasında Prime dergisi için sektörde öne çıkan meseleleri değerlendirdi.
Okuyucularımızı Nucor Trading'in hangi pazarlarda faaliyet gösterdiği konusunda bilgilendirebilir misiniz?
Nucor Trading dünyanın tüm piyasalarında, pazar şartlarına göre değişen şekilde faaliyet göstermektedir. Dubai, Hong Kong ve Brezilya'da da ofislerimiz var. Dünya çapında bir ticaret şirketiyiz.
Sizce çelik sektörünün şu sıralar karşı karşıya olduğu zorluklar neler?
Çelik sektörünün karşı karşıya olduğu başlıca zorluk belirsizlik olarak ortaya çıkıyor. Bunun yanında, her gün çelik alım satımı kararı almak zorunda olan şirketler için en büyük zorluk çok sayıda bilginin dolaşımda olması. IREPAS gibi toplantıların, bu bilgilerin hangisinin daha anlamlı, hangisinin ise doğru olamayacağını anlamamız açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bize ulaşan her bilgi doğru değil.
Kısa dönem için, ya da önümüzdeki yıla yönelik olarak çelik sektörüne ilişkin beklentileriniz neler?
IREPAS toplantısında görüşlerini ifade eden arkadaşlarımla benzer düşünüyorum. Hurda toplanması, çelik üretimi ve çelik ticaretinde kar marjı baskısı altındayız. Uzun çelik tarafında tonajlar eskiden olduğunun çok altında. Buna karşın piyasada hala imkanlar mevcut, zira bölgeler arasındaki arz-talep dengesizliği halen sürüyor. Bir tarafta arz varken talep olmaması, öte yanda ise talep olmasına karşın arz olmaması durumu halen mümkün.
Korumacı politikalar hakkındaki görüşleriniz ne yönde?
Ekonomide olumsuzluklar ortaya çıktığında, son on yıldır hükümetler ve şirketler anti-damping davalarından, vergileri yükseltmekten ve benzer önlemlerden daha fazla bahseder hale geldiler. Her ülke bu konuda kendi yaklaşımına sahip. Brezilya gümrük vergilerini yükseltirken, Hindistan ise ithalat izinlerinde değişikliğe gitti. Çin ise ihracat vergileri ve ihracatta uygulanan KDV iadesi oranlarıyla oynayabilmekte. Avrupa Birliği çeşitli ülkelere karşı anti-damping soruşturmaları başlattı. Rusya da benzer uygulamalar peşinde. Son beş yıl içerisinde Türkiye, ABD, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri çeşitli vesilelerle anti-damping davalarını gündeme getirdi ama aslında hiçbir şey olmadı. İnsanların kendi iç piyasalarını korumaya çalışmaları onlar açısından doğru bir yaklaşım.
Bu dava girişimlerinin birçoğu ticaret rotalarının değişmesinden kaynaklanıyor. Çin'in filmaşin ihracatına bakalım. Eskiden Vietnam'a yüksek hacimde Çin'den filmaşin ihracatı yapılırken sonra aniden diğer piyasalarda yüksek tonajda Çin çıkışlı filmaşin ortaya çıktı. İlk tepki Çin çıkışlı filmaşinin iç piyasa fiyatlarının ve diğer ithalat tekliflerinin altından, sanayiye zarar verir şekilde satıldığı yönünde oldu. Halbuki bu değişim ardındaki asıl neden Vietnam'ın Çin'den yüksek tonajda filmaşin almayı kesmesiydi.
Çin'deki yavaşlamadan hangi ülkeler olumlu hangi ülkeler olumsuz yönde etkilenecektir?
Çok iyi bir soru. Güney Kore, Japonya ve Tayvan, Çin'e çelik ihracatı yapan başlıca ülkeler. Çin'de imalatın yavaşlaması da bu ülkelerin Çin'e ihracatını azalttığından, son zamanlarda bu bölgede ihracata yönelik olarak daha fazla çelik ortaya çıktı. Bu Çin'deki yavaşlamanın doğal nedenlerinden biriydi.
Öte yandan, demir cevheri fiyatları düştükçe, Güney Kore, Japonya ve Tayvan'da efektif şekilde üretim yapan çelik üreticileri diğer ülkelerdeki lojistik masrafları daha yüksek olan veya hammadde kaynakları konusunda benzer imkanlara sahip olmayan rakipleri karşısında avantajlı konuma geliyor. Mesela Rus üreticiler lojistik masraflarla karşı karşıya, Hindistan'da hammadde konusunda sıkıntı var. Brezilya ise ihracat vergilerine ilişkin çeşitli zorluklar var.
Kesin olan bir şey varsa o da önümüzdeki yıl piyasanın daha farklı olacağıdır.
Eylül ayında ABD yerel piyasasında hurda fiyatlarının düşmesine rağmen ABD'li inşaat demiri üreticileri bu düşüşün yalnızca bir kısmını fiyatlarına yansıtmıştı. Bu ay da [ekim] hurda fiyatlarının yeniden gerileyeceği düşünülüyor. Ancak Çin ve Türkiye'nin inşaat demiri tekliflerinin daha cazip hale geldiği göz önüne alınırsa, sizce ABD'li üreticiler bu ay da hurda fiyatlarındaki düşüşün sadece bir kısmını fiyatlarına yansıtmakla yetinmeyi başarabilirler mi?
Öncelikle ABD'de inşaat demiri satış fiyatı talebe göre şekillenir. İnşaat demiri de talep gören bir üründür. İnşaat demiri üretenler veya ithal edenler bu mamulleri en iyi piyasa fiyatından satmaya çalışırlar. Dolayısıyla herkesin inşaat demiri fiyatlarını hurda fiyatına göre belirlemek zorunda olduklarına inanmıyorum. Herkes kar marjını artırmaya çalışır ve şu sıralar kar marjlarını pek iyi olduğu söylenemez.
İkinci olarak da, Çin'den ithalat baskısı olduğu söylenemez. Zira önceki anti-damping davaları nedeniyle Çin inşaat demiri ABD piyasasına girememekte.
ABD yerel piyasasında inşaat demiri fiyatlarının Türkiye menşeli inşaat demirine oranla oldukça yüksek olduğunu biliyoruz. Buna bakarak ABD'li inşaat demiri üreticilerinin daha çok devlet projelerine bel bağladıklarını söyleyebilir miyiz?
Öyle düşünmüyorum. Uğur Dalbeler'in de ifade ettiği ABD'li alıcılar son dakikada belirli kalite ve belirli ebatlar için sipariş verdiklerinde bunun için belirli bir ek ücret ödemiş oluyorlar, bu da normal.
Halbuki Türk üreticiler ürettikleri inşaat demirini tüccarlara sattığında, bu tüccarlar da bu malzemeleri ABD piyasasına soktuklarında, belirli tahminlere göre hareket etmiş oluyorlar. Türkiye menşeli malzeme satın alındıktan ancak 55 gün sonra ABD'deki alıcılara ulaşabiliyor. Dolayısıyla piyasa da bu alışverişte daha düşük fiyat ödemek istiyor, zira üreticiden değil raftan malzeme alıyorlar. Dolayısıyla aradaki farkın doğal olduğunu düşünüyorum. Talep fazla oldukça bu fark açılıyor, talep düştüğünde ise kapanıyor.
ABD'li üreticiler ihtiyaç duydukları demir cevherini hem kendi iç piyasalarından hem de Kanada'dan daha istikrarlı bir şekilde edindiklerinden, spot piyasa fiyatlarındaki dalgalanmalardan Çinli rakipleri kadar etkilenmiyor. Demir cevheri fiyatları yüksek olduğunda bu bir avantaj olarak düşünülebilir. Ancak şu sıralar demir cevheri fiyatlarının düşük olduğu göz önüne alındığında, ABD'li üreticilerin daha yüksek fiyatlar ödemek zorunda kaldığını düşünüyor musunuz?
Güzel bir soru bu. Peter Marcus burada olsaydı üretim maliyetinin tam olarak ne olduğunu söyleyebilirdi, çünkü WSD'nin dünyanın herhangi bir yerindeki bir üreticinin üretim maliyetlerini görmek için yeni bir sistemi var. Bu tip bir raporu yıllardır görmedim, dolayısıyla bu konuda uzman olduğum söylenemez.
Ancak genel olarak dile getirdiğiniz hipotezin doğru olduğunu düşünüyorum. Demir cevheri fiyatları yüksek arz ise düşükken dikey entegrasyonu olan üreticilerin avantajlı oldukları doğru. Halbuki demir cevheri fiyatları azaldığında, US Steel örneğin kendine ait demir cevheri madenine daha az parayla dönüyor demek. Dolayısıyla bir yerde bir kayıpları olmalı.