İtalya merkezli Arvedi Group Cremona portföyü pazarlamasından sorumlu Başkan Yardımcısı Maurizio Calcinoni ile çelik piyasaları ve Arvedi hakkında görüştük.
Bay Calcinoni, Arvedi Group ana faaliyet alanı nedir? Yatırım projeleriniz bulunuyor mu?
Arvedi Group 1963 yılında Giovanni Arvedi tarafından kurulmuştur. Üretimini yapmakta olduğumuz ürünler arasında siyah, asitlenmiş, galvaniz kaplamalı sıcak haddelenmiş rulo, kaynaklı karbon boru, yüksek aşınmaya maruz ortamlarda kullanılmaya uygun paslanmaz kaynaklı boru ve 0,05 mm ince ebatta hassas paslanmaz şerit yer alıyor.
Faaliyetlerimiz büyük oranda İtalya ve AB pazarına yönelik olsa da, ürünlerimiz giderek artan oranlarda Orta Doğu ve Kuzey Afrika piyasalarına da girmektedir. Yakın bir geçmişte benzer şekilde Brezilya ve ABD pazarlarına da girmiş bulunuyoruz.
Yatırım konusunda ise, grubumuzun tüm işletmelerimize yönelik, üretim kapasitesini ivmelendirmek, ürünlerimizi genişleterek daha da geliştirmek amacıyla bir beş yıllık plan uygulamaktayız. Sıcak haddelenmiş rulo üretiminde Arvedi sadece kendisine özel ESP (Sürekli şerit üretim sistemi) sürecine güvenmektedir. Bu sistem sıvı çeliği aralıksız olarak sürekli haddeleme hattında 0,8 mm'ye kadar inceltebilen tek bir tesisten oluşmaktadır. Bu teknoloji hem çok az bir alan kaplamakta hem de inanılmaz bir hızda çalışarak tüm süreci 4 dakika kadar kısa bir zamanda tamamlamaktadır. Ayrıca ESP sistemi, tamamen kesintisiz bir üretim süreci yürütmekte olduğu için enerji tüketimini de teknik olarak mümkün olan en asgari miktara indirgeyebilmektedir.
Geçirdiğimiz kriz dönemini göz önüne alarak Arvedi Group 2010 yılı mali sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? En kötüsü geride kaldı diyebilir misiniz?
Arvedi Group için kritik sürecin artık geride kaldığını söyleyebilirim. Hem işletme hem de mali sonuçlar açısından 2010 yılında tatmin edici sonuçlar aldık. 2009 sonrasında grubumuz hızla toparlanarak, yavaş ama istiklararlı bir biçimde performansını düzeltmeyi başardı. Ayrıca en zor zamanlarda şirketimiz iş gücünü mümkün olduğu kadar yüksek seviyede tutarak işsizliğe prim vermedi. 2011 yılı için görünümün bizim için olumlu olduğunu söyleyebilirim. Toparlanma sürecine tam yol devam ediyoruz.
Demir cevheri ve kömür gibi çelik üretiminde kullanılan hammaddeler karakteristik olarak önemli değişiklikler gösterebilen ürünler. Arvedi'nin hurda bazlı çelik üretimine odaklanma tercihi bu çerçevede başarılı oldu mu?
Uluslararası demir cevheri piyasası güçlü gerilimler gösterebiliyor, özellikle de başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerden gelen kuvvetli talep bunda etkili oluyor. Bu durum geçmişte yakalanan dengeleri bir miktar kırmış durumda. Kömür ve demir cevheri hammaddelerinde yaşanan beklenmedik gelişmeler de elbette hurda piyasaları üzerinde dolaylı olarak etkili oldu, özellikle de pik demir fiyat hareketleri aracılığı ile. Arvedi Group çelik üretimi hammadde olarak hurda üzerine kuruludur. Yine de, hurdaya bağlı üretim yaptığımız için memnunuz, en azından yüksek fırına göre daha az karbondioksit emisyonuna sahip.
Avrupa Birliği'nde demirli ve demirsiz hurdanın ticareti üzerine yeni bir uygulama getirilmek üzere. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Bu yılın sonu itibariyle Avrupa Birliği bir dizi önemli düzenleme getirerek hurda sınıflandırması konusunu netleştirecek. Özellikle demirli hurda artık atık sınıfında değil, İkincil Hammadde sınıfında değerlendirilecek. Çelik üreticilerinin önemsediği bir konu çünkü Avrupa'da homojen bir düzenleme ile hurda ticaret faaliyetleri bir miktar daha rahatlayacak ve büroktratik seviyede daha az karmaşık bir hale kavuşacaktır. Dolayısıyla pazarın daha akıcı ve piyasa oyuncuları için daha uygun bir hale geleceğini tahmin ediyoruz.
Son birkaç yıldır, özellikle de küresel kriz sonrası dönemde bazı ülkelerin ithalat/ihracat üzerine korumacı tedbirler aldığını görüyoruz.Bu girişimleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Avrupa Birliği bu yeni duruma nasıl tepki göstermelidir?
Korumacı önlemlerin aşırıya kaçması küresel çelik pazarlarında çok ciddi hasarlara neden olarak, özgür ticaret ortamını değişime uğratıyor. Ayrıca gümrük yetkilileri tarafından uygulamaya alınabilecek geleneksel önlemlere ek olarak, özellikle CO2 emisyon kontrolleri için çıkarılan kuralların altını çizmek isterim. Bu konuda gerçekten Avrupa Birliği mevzuatı ile dünyanın diğer bölgeleri arasında ciddi farklılıklar bulunuyor. Bu durum ise bizler kadar sıkı uygulamalara maruz kalmayan üreticiler açısından örtülü bir damping etkisi yaratıyor. Başka bir değişle, Avrupalı çelik üreticileri diğer üreticilere oranla çelik üretiminde çok daha yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalıyor. Bu da, AB çelik üreticileri açısından rekabette ciddi bir dezavantaj. Hepimizin daha dengeli ve adil AB politiklaları istememizin nedeni Avrupalı çelik üreticilerinin de makul ölçüde rekabet edebilir bir düzeyde üretim yapabilmeleri.
Gelişmiş ülkelerin çelik sektörlerindeki kapasite fazlası konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu konunun bi sorun olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Avrupa için konuşmak gerekirse, bence çelik piyasası ulusal kapasitede bir 10-15 milyon metrik tonluk kesintiye gitmeli. Aksi takdirde arz ve talep arasındaki açığı kapamak oldukça zor görünüyor. Çin'den söz edecek olursak, bence yerel otoriteler ulusal çelik üretim seviyelerini kontrol altına almak üzere uyguladıkları programı verimli şekilde yürütüyorlar. Öte yandan, bu uygulamaların birçok eski fabrikanın yerine yeni çevre dostu tesisler yapılmak suretiyle toplam çelik üretiminde pek bir düşürücü etkisi olacağını tahmin etmiyorum.