Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkanı Erdal Eren ile inşaat sektörüne dair son durumu ve önümüzdeki döneme ilişkin beklentileri konuştuk.
İnşaat sektöründeki güncel tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
2024 yılını %9,3’lük bir büyüme ile tamamlayan inşaat sektörü, 2025 yılı ilk çeyrek döneminde %7,3 ile genel ekonominin üzerinde bir büyüme kaydetmiştir. Böylece sektör, 2025 yılında ivme kaybetmesine rağmen deprem bölgesinin yeniden imarı ve büyükşehirlerde devam eden kentsel dönüşüm çalışmalarının da etkisiyle üretim kapasitesini canlı tutmuş, bu sayede üst üste 10 çeyreklik kesintisiz büyüme serisine devam etmiştir. 2025 yılı Haziran ayında İnşaat Üretim Endeksi %24,9 oranında artarak yükselme eğilimini sürdürmüştür. Aynı dönemde İnşaat Ciro Endeksi yıllık %32,6 oranında yükselirken, 2025 yılı 2. çeyreğinde yapı ruhsatı verilen bina sayısı %47,4, yapı kullanma izin belgesi verilen bina sayısı %18,1 artmıştır. Bununla birlikte inşaat sektöründe Güven Endeksi Ağustos ayında %4,0 oranında azalarak 85,3’e gerilemiş ve 100 puan olan eşik değerin altındaki seyrini sürdürmüştür. Bu düşüş, firmaların orta vadeli risk algılarının hala yüksek olduğuna, maliyet ve finansman kaynaklı temkinli davrandığına işaret ediyor. Yani: “Bugün işler iyi gidiyor ama yarın için kaygılarımız var.”
Öte yandan 2024 yılında açıklanan kamu tasarruf paketi kapsamında, deprem bölgesi ve zorunlu haller dışında yeni projelerin yatırım programına alınmaması, %75’i tamamlanan projelere öncelik verilmesi, ihalesi yapılmış projelerin yavaşlatılması ve ödeneklerde kesinti yapılması kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla kısa ve orta vadede önceliği bulunmayan projelerin sürdürülmesi, müteahhitlere her geçen gün artan ağır bir malî yük getirmiştir. Bu nedenle sıkça kamuoyunun dikkatine sunulduğu gibi, tamamlanma oranı %75'in altında kalan ve yatırım programında önceliklendirilmeyen işlerin yüklenicilerine şartsız tasfiye hakkı tanınması sektör ve kamu bütçesi açısından en doğru adım olacaktır. Böylelikle kamu bütçesinde tasarruf sağlanırken, firmaların artan mali yükleri de hafifletilecektir
Diğer taraftan kamu projelerinde uygulanan %5 vergi tevkifatı sektörün sürdürülebilirliği açısından ciddi bir sorun oluşturmaktadır. 30 Mart 2025 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile yalnızca raylı sistem projelerinde bu oran %1’e indirilmiş ancak genel inşaat ve onarım faaliyetleri kapsam dışında bırakılmıştır. Mevcut ekonomik koşullarda %25 kâr varsayımına dayalı bu oran gerçekçi değildir. Özellikle kamu projelerindeki uzun hak ediş gecikmeleri, %5’lik kesintinin firmaların nakit akışını daha da zorlaştırmasına yol açmaktadır.
Raylı sistem projelerine sağlanan düzenlemenin yıllara yaygın tüm inşaat taahhüt ve onarım işlerini kapsayacak şekilde genişletilerek tevkifat oranının %2’ye indirilmesi sektörün sürdürülebilirliği için önem taşımaktadır. Bu adım, hem kamu-özel sektör iş birliğini güçlendirecek hem de müteahhitlik firmalarının yüksek mali baskılar altında ayakta kalmasına katkı sağlayacaktır.
Çelik fiyatlarındaki dalgalanmalar müteahhitlik sektörünü nasıl etkiliyor?
Çelik, inşaatın ana girdilerinden biri olduğundan fiyatlarındaki her hareket doğrudan sektörümüze yansımaktadır. Küresel piyasalarda enerji maliyetleri ve hammadde fiyatlarındaki dalgalanma, inşaat sektörü üzerinde ciddi bir maliyet baskısı yaratmaktadır. Bu durum, uzun vadeli projelerde öngörülebilirliği azaltmakta ve risk yönetimini zorlaştırmaktadır.
İthal girdilerin sektördeki rolü ve rekabet üzerindeki etkileri hakkında görüşleriniz nelerdir?
Türk inşaat sektörü birçok alanda güçlü bir üretim kapasitesine sahip olmakla birlikte yüksek teknolojili malzemelerde dışa bağımlılık sürmektedir. İthal ürünlerin maliyetleri, döviz kuru dalgalanmalarıyla birleştiğinde rekabetçiliği olumsuz etkileyebilmektedir. Bu nedenle yerli üretimin güçlendirilmesi ve katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Biz, her platformda yerli sanayinin desteklenmesini ve müteahhitlik sektörümüzle daha güçlü iş birliklerinin geliştirilmesini savunuyoruz. Bu çerçevede, TMB olarak 17-18 Haziran 2026 tarihinde Ankara’da çok önemli bir etkinliğe imza atmaya hazırlanıyoruz. İki yılda bir yapmayı planladığımız imza etkinliğimiz “İnşaat Zirvesi Türkiye”nin ilkini 2026 yılında “İnşaat Teknolojileri ve Yenilikçi Yapı Malzemeleri” başlığı altında düzenleyeceğiz. Bu zirve ile inşaat sektörünü uluslararası düzeyde bir araya getirmeyi ve sektörün geleceğini tüm aktörleriyle birlikte ele almayı hedefliyoruz.
Deprem bölgesinde yeniden yapılandırma süreci ne aşamada?
Sektörümüz, devletimiz ile birlikte yurt içindeki tüm odağını ve enerjisini depremin yaralarının sarılması ve bölgenin yeniden inşa edilmesi için kullanmaktadır. Deprem bölgesi, dünyanın en büyük ve 24 saat çalışan şantiyesi haline gelmiştir. Bu kapsamda yürütülen çalışmalar, sadece konutların yeniden inşasıyla sınırlı değil, altyapıdan sosyal tesislere, sanayi ve ticaret alanlarından kamu binalarına kadar çok geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bu süreçte sektörümüzün karşılaştığı en büyük engel nitelikli iş gücü bulma sıkıntısı ile birlikte artan işçi ücretleri olmuştur. Kule vinç operatörü, kalıpçı, sıvacı hatta düz inşaat işçisi bile bulmakta zorlanan müteahhitler, talep edilen yüksek ücretleri kabul etmek mecburiyetinde kalmıştır. TMB olarak kamuoyunun gündemine de sıkça taşıdığımız ve sadece sektörümüzün değil tüm sektörlerin ortak derdi haline gelen bu “mavi yaka” eleman sorununun çözümü uzun vadede eğitim politikalarının zamanın ruhuna uygun şekilde ve ekonomi politikalarımızın paralelinde yeniden oluşturulması zorunluluğunu getirmiştir.
Sektörde finansmana erişim koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Finansman, bugün sektörümüzün en kritik başlıklarından biridir. Yüksek faiz oranları ve krediye erişimdeki sınırlamalar, müteahhitlik firmalarının özellikle uzun vadeli projeleri üstlenmesini zorlaştırmaktadır. Kamu tarafında uygulanan tasarruf tedbirleri de nakit akışını olumsuz etkilemektedir. Bu koşullarda firmalarımız, özkaynaklarını daha etkin kullanmak ve yurt dışı finansman imkanlarına yönelmek durumunda kalmaktadır. Ancak sektörün sürdürülebilir büyümesi için uygun maliyetli ve uzun vadeli finansman araçlarının geliştirilmesi elzemdir. Birliğimiz, üye firmalarımızı yurt dışında finansman tarafında güçlendirmek için uluslararası finans kuruluşları ile özellikle üçüncü ülkelerde iş birliklerini artırmak adına çalışmalarını sürdürmektedir.
Küresel ölçekte artan korumacılık eğilimleri Türk müteahhitleri nasıl etkiliyor?
Pandemi süreci ve sonrasındaki küresel ekonomik ve politik konjonktürde “globalizm” kavramı, yerini dünya genelinde yükselen korumacılığa bırakırken, küresel ticarette de yeni bariyerlerin oluşmasına neden olmuştur. Küresel ekonomik kriz, tüm sektörlerde pastayı küçültmüş, ülkelerin rakip oyuncuları saf dışı bırakma eğilimi de artmıştır. Bu bağlamda özellikle karbon düzenlemeleri ve ticari kısıtlamalar, sektörümüze maliyet artışı olarak yansımaktadır. Bununla birlikte Türk müteahhitlik sektörü bu zorlukları avantaja çevirebilecek esnekliğe ve deneyime sahip olduğundan her zaman aranılan bir marka haline gelmeyi başarmıştır.
Jeopolitik gelişmeler sektörü nasıl etkiliyor?
Türk müteahhitlik sektörü, coğrafi yakınlık ve kültürel bağlar sayesinde özellikle komşu coğrafyalarda güçlü bir varlığa sahiptir. Ancak Rusya-Ukrayna savaşı bu noktada ciddi bir olumsuzluk yaratmıştır. Bugüne kadar en büyük pazarımız olan Rusya’da savaş nedeniyle projeler durma noktasına gelmiştir. Savaşın sona ermesiyle birlikte hem Rusya’da hem Ukrayna’da başlayacak yeniden inşa sürecinde Türk müteahhitlerin etkin bir rol üstleneceğine inanıyoruz. Diğer yandan MENA olarak adlandırdığımız Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi alt ve üstyapı yatırım fırsatlarıyla büyük potansiyel sunmaktadır. Körfez ülkelerinde planlanan mega projeler ve Irak’ın Kalkınma Yolu Projesi, ülkemiz açısından önemlidir. Bu projeler yalnızca inşaat hacmini artırmakla kalmayacak, aynı zamanda Türkiye’nin lojistik ve ticaret koridorlarındaki rolünü de güçlendirecektir.
Öte yandan yakın zamanda büyük değişim yaşayan komşumuz Suriye’de savaşın bitmesi elbette sevindirici bir gelişmedir. Uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan çalışmalar ülkenin yeniden inşa maliyetinin 250-400 milyar ABD doları olacağını tahmin etmektedir. Ancak bu maliyeti kimin nasıl karşılayacağı belli değil. ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırması ve Körfez sermayesinin ilgisi olumlu değerlendirilmekle birlikte ülkenin istikrarsız durumu geleceğe dair net bir projeksiyon ortaya koymamızı zorlaştırıyor. Elbette ki Türk müteahhitler olarak Suriye’nin yeniden inşasında yer alacağız ancak aşırı iyimserliğe kapılmadan, gerçekçi ve doğru adımlarla ilerlememiz şart.
2025’in ilk yarısını nasıl değerlendiriyorsunuz, yılın geri kalanına ilişkin öngörüleriniz nelerdir?
Sektörümüz için 2025 yılı ilk yarı itibarıyla tıpkı bir önceki yıl olduğu gibi gerek küresel belirsizlikler ve maliyet baskıları gerek jeopolitik gerilimlerin etkisiyle zorlu bir yıl oldu. İş gücü maliyetlerindeki artış, finansman zorlukları ve hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalar sektörümüzü olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Bununla birlikte deprem bölgesinin yeniden inşası ve yurt çapındaki kentsel dönüşüm çalışmaları, sektörün üretim kapasitesini ayakta tutan faktörler olmuştur. Öte yandan yurt içinde kamu projelerinde alınan tasarruf tedbirleri nedeniyle yavaşlayan sektör, rotasını yurt dışına çevirmiş ancak küresel çapta farklı zorluklarla karşı karşıya kalınmıştır. Artan küresel rekabet, jeopolitik belirsizlikler ve finansman koşullarındaki sıkılaşma, Türk firmalarının yurt dışındaki başarısını olumsuz yönde etkileyen unsurlar olarak öne çıkmıştır. Elbette ki tüm bu zorluklar, başarılarımızın önünde bir engel değil aksine sınırları aşma, yeni pazarlara açılma ve farklı coğrafyalarda sürdürülebilir projeler geliştirme kararlılığımızı daha da güçlendirmiştir.
1972 yılından 2025 yılı Temmuz ayı sonuna kadar geçen sürede Türk müteahhitler, 137 ülkede 545 milyar ABD doları tutarında 12.641 proje üstlenmiştir. Nitekim dünya çapında referans alınan inşaat sektörü dergisi ENR’ın (Engineering News Record), her yıl müteahhitlerin bir önceki yılda ülkeleri dışındaki faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri esas alarak yayımladığı “Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi Listesi”nde Türkiye, 2025 yılında 45 firma ile Çin’den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Bu başarının artarak devam edeceğine yürekten inanıyoruz.