8 Ekim tarihinde Milano’da gerçekleşen SteelOrbis İtalya Forumu’nda konuşan Milan Cattolica Üniversitesi İktisadi ve Sosyal Bilimler Eğitim Programı Direktörü ve Uluslararası Para Fonu'nun Eski Direktörü Carlo Cottarelli, ülkelere ayrı ayrı odaklanarak küresel ekonominin kısa ve uzun vadeli görünümünü paylaştı.
Cottarelli’nin ele aldığı ilk konu küresel gayrisafi milli hasıla (GSYİH) oldu. IMF’nin son verilerine (Temmuz 2024) göre küresel ekonomi 2024 ve 2025 yıllarında %3,3 büyüme kaydedecek. Çin’de GSYİH’in %4-5 hatta %10 oranında artış gösterdiği dönemde 2008-2009 krizinin yaşandığını hatırlatan Cottarelli, IMF aksini iddia etse de büyümenin yüksek olmasının mutlak bir gösterge olmadığını vurguladı.
Yaklaşık %3 oranındaki GSYİH artışı, gelişmiş ekonomilerin bu yıl daha az büyüme gösterdiğini yansıtıyor. IMF, Çin dahil olmak üzere gelişmiş ekonomilerin 2024 ve 2025 yıllarında sırasıyla toplam %1,7 ve %1,8 oranlarında büyüyeceğini öngörüyor. Küresel anlamda 2025 yılında en büyük ekonomik büyümenin %6,5-7 ile Hindistan olması bekleniyor. Değinilmesi gereken bir diğer pazarın Afrika olduğunu düşünen Cottarelli, Afrika ile Avrupa’da kişi başına düşen gelir arasındaki fark hala geniş olsa da Afrika’nın son 25 yılda iyi bir büyüme kaydettiğini ifade etti.
Ülkelere ayrı ayrı bakıldığında, ABD'nin Covid-19 krizinden Avrupa’ya göre çok daha az etkilendiğini belirten Cottarelli, “2022 yılının ilk çeyreğinde görülen durgunluğu ve ikinci çeyrekte neredeyse hiç büyüme kaydedilmediğini bir kenara bırakırsak ABD’de çeyreklik büyüme oranları oldukça yüksek oldu. 2022’nin üçüncü çeyreğinde %4,4’lük büyüme kaydedildi. 2024 yılının ilk çeyreğinde ekonomi daha zayıf olsa da ikinci çeyrekte olumlu bir sürprizle karşılaştık. Söz konusu çeyrekte kaydedilen %3’lük büyüme, üçüncü çeyreğe yönelik büyüme tahmininin yaklaşık %2,5-3 olmasına yol açtı,” dedi. ABD’de üretkenlik de artıyor. Bu artış büyük ölçüde Kasım ayının başında gerçekleşecek başkanlık seçimlerinin sonuçlarına bağlı fakat ABD Merkez Bankası’nın faiz oranlarını 50 baz puan indirmesi büyümenin devam edeceğine işaret etti. Ülkede istihdam oranının %4 seviyesinde yer alması iyiye işaretken kamu borcunun GSYİH’e oranının 2015’te kaydedilen %104’ten %122’ye çıkması olumsuz bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Direktör, “Bu durumun bütçe açığında ani bir düşüşe neden olup olmayacağı kesin değil. Neredeyse her şey seçimin sonucuna bağlı. Biden ve Trump farklı görüşlere sahip olsa da her ikisi de mali politika açısından büyüme hedefliyor,” dedi. IMF, ABD ekonomisinin bu yıl %2,6 büyümesini ve önümüzdeki yıl %1,8-1,9 oranında küçülmesini bekliyor.
Tartışmalı konulardan biri de vergi politikalarıyla alakalı. Şu ana kadar Trump ve Biden’ın (ve Harris'in) bu konuya çok farklı yaklaştıklarını belirten Cottarelli, Trump tekrar seçilirse Avrupa hariç tutulmak üzere gümrük vergilerini artıracağını, bunun da çelik sektörü üzerinde büyük bir etkisi olacağını ifade etti.
Öte yandan Avrupa çok farklı bir durumda. Ekonomik büyüme devam etti ama oldukça yavaş bir büyüme gözlendi. 2022 yılının sonu ile 2024 yılının ikinci çeyreği arasında, avro bölgesinin kümülatif büyüme oranı yıllık bazda sadece %1 veya bunun altında kaydedildi. Bu, aynı dönemde ABD'nin büyüme oranının üçte biri anlamına geliyor. Tahminlere göre Avrupa ülkeleri arasında Almanya büyüme açısından en alt sırada yer alıyor. Almanya’yı İtalya ve Fransa takip ederken üst sıralarda İspanya ve Portekiz’in olduğu gözleniyor. Öyle ki Portekiz son 8 yılda kamu borcunun gayri safi milli hasılaya oranını 31 puan azaltmayı başardı. Cottarelli'ye göre Almanya’da olanlar ise iki şekilde özetlenebilir. Bir yandan genel kanı ülkenin yapısal sorunlarla karşı karşıya olduğu ve Rusya'dan gelen doğal gaz ile Çin'e yapılan ihracata olan bağlılığının ciddi bir sorun teşkil ettiği yönünde. Çin’in daha az ithalat yapması durumu zorlaştırıyor. Bu yüzden ülkenin büyüme modelini değiştirmesi gerekiyor ancak bunun da zaman alacağı ifade ediliyor. İkinci olarak ülkede vergilerin düşürülmesi veya harcamaların artırılması iç piyasa talebini destekleyebilirdi ancak bu yönde adımlar atılmadı. Ülkedeki mali açık hızlı bir şekilde azalsa da Covid-19 salgını öncesi seviyelere inmedi. AB ekonomisinin önemli bir aktörü olan Almanya’nın bu durumu Avrupa için hayati önem taşıyor. İtalya'ya bakıldığında ülkenin ekonomik açıdan nispeten daha iyi bir durumda olduğu gözleniyor. 2021-2022 döneminde AB’nin mali kısıtlamaları kaldırması sayesinde İtalya’da mali açık %9 seviyesinde kaydedildi ve bu durum ülke ekonomisinin toparlanmasına çok yardımcı oldu.
Çin’de büyüme oranının daha önce kaydedilen %10’dan %4-5’e gerilemesine değinen Cottarelli, “Son 10 yılda yaşananları Çin’deki mutlak GSYİH değişimiyle karşılaştırırsanız neredeyse değişim olmadığını görürsünüz. Büyüme oranını yavaşlatan şey sadece paydanın büyümesi,” şeklinde konuştu. IMF’nin tahminlerine göre Çin bu yıl %5 ve önümüzdeki yıl %4,5 oranlarında büyüme kaydedecek. Öte yandan son verilere göre büyüme yavaşlayacak. Dünya Bankası Çin’in bu yıl için %4,8, gelecek yıl ise %4,3 oranlarında büyüyeceğini tahmin ediyor. Son olarak Goldman Sachs, birkaç hafta önce Çin için 2024 yılına ilişkin büyüme tahminini %4,7’ye indirdi. Cottarelli, asıl değişen şeyin genel büyüme oranı değil (azalıyor olsa da) yerel talepteki düşüş olduğunu söyledi. Bunun nedeninin konut sektöründeki kriz de dahil olmak üzere çeşitli olduğunu ve Çin’in çok yüksek çelik üretim kapasitelerinin ihracatın dünyadaki diğer çelik üreticilerini etkileyecek kadar artmasına yol açtığını aktardı. Çin hükümeti, bu durumu değiştirmek amacıyla önlemler aldı. Konut alımlarındaki kısıtlamaları kaldırdı, ipotek oranlarını sertçe düşürdü ve yakın zaman önce geniş kapsamlı teşvik paketi açıkladı. Asıl soru bunların yeterli olup olmadığı. Borsa, gelişmelere olumlu tepki vermiş olsa da yeni politika duyurulmayacağı anlaşılınca heyecan azaldı. Öyleyse daha fazla mali teşvik açıklanmasını engelleyen nedir? Bir taraftan hükümet, konut inşaatlarında düzensizliğe yol açacağı için konut sektörünü desteklemekten memnunmuş gibi durmuyor. Diğer taraftan kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2015 yılında kaydedilen %41’e kıyasla %90’a yaklaştığı için mali durum daha karmaşık bir hal aldı. Yine de Çin’in ihtiyaç duymaları halinde bu önlemleri yeniden getireceğini unutmamak gerekiyor.
Genel olarak olumlu olan bu senaryoda belirsizlik yaratan üç durum var; jeopolitik durum, finans piyasalarının durumu ve enflasyon.
Jeopolitik belirsizlikler
Son iki yılda yaşanan savaşlar ve küresel krizlerin sonuçları belirli bölgelerle sınırlı kaldığından küresel gayrisafi yurt içi hasılayı çok fazla etkilemedi. Yine de Cottarelli, son gelişmelerin geçtiğimiz 20 yılda gerçekleşen küresel değişikliklerin yalnızca bir kısmını oluşturmasından ötürü bu olayların önümüzdeki onlarca yılda yaşanacakları ciddi ölçüde etkilemesini beklediğini dile getirdi. Bu süreçte gelişmekte olan ülkelerin ekonomisi ve nüfusu, gelişmiş ülkeleri geride bıraktı. Yani BRICS ülkeleri çok daha hızlı büyüme gösteriyor. Dolayısıyla bu durum, ister istemez daha fazla gerilim çıkmasına yol açacak.
Finans piyasaları
2008-2009 krizinden sonra finansal düzenlemeler oldukça sıkılaştırıldı. Ancak bu sıkılaştırmalar, finansal düzenlemelere olan yaklaşımı komple değiştirecek kadar yapılmadı. 2008-2009 yıllarındaki çöküşe sebebiyet veren artışa, eşit veya bunun üzerinde yapılan son faiz artışları, ciddi sorunlara yol açmadı ve sistemin işe yaradığını gösterdi. Buna rağmen Cottarelli, dünya finans sektörünün çok şeffaf olmadığını ve halen gri alanlar olduğunu vurguladı.
Enflasyon
Cottarelli, “Enflasyon anlamında en kötüyü geride bıraktık,” dedi. Pandemi sonrasında ekonomiyi canlandırmak amacıyla genişlemeci para ve maliye politikaları kullanıldığından 2021-22 yıllarında enflasyon arttı ve bunun sonucunda emtia fiyatları yükseldi. Merkez Bankası, çok fazla baskı kurduğunu anlayınca para politikasını düzeltti ve böylelikle enflasyon yeniden yaklaşık %2’ye düştü. Avrupa’da yıllık enflasyon Eylül ayında %2’nin altında kaydedildi. Cottarelli, “Bu durum sebebiyle Avrupa Merkez Bankasının yıl sona ermeden faiz oranını daha da düşüreceğini düşünüyorum. Muhtemelen FED de aynı politikayı uygulayacak,” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Cottarelli, çelik sektörü açısından öneme sahip yeşil ekonomiye de değindi. Bu konuda kötümser olduğunu ve dünyanın bu alanda faaliyet göstermesini engelleyen halen birkaç dengesizlik olduğunu ifade etti. İlk olarak mevcut nesillerin üzerine düşen maliyet dağılımı ile sistemin gelecek nesillere sağlayacağı fayda arasında eşitsizlik olduğunu söyledi. İkinci olarak karbonsuzlaşma maaliyetlerinin tüm sektörlere eşit şekilde dağılmadığını, son olarak da karbonsuzlaşma faaliyetleri bakımından önemli yol kateden gelişmiş ekonomiler ile karbon salımlarını artıran gelişmekte olan ülkelerin çıkarları arasındaki büyük adaletsizliği vurguladı. Cottarelli sözlerini, “Çelik sektörü, karbonsuzlaşma bakımından epey yol katetmiş olsa da bu konu gelişmiş ekonomilerin kamuoyunda henüz yer edinemedi,” şeklinde tamamladı.