Türk çelik sektörü koruyucu önlemler ve yapısal bozukluklara çözüm arıyor

Perşembe, 03 Aralık 2020 17:44:51 (GMT+3)   |   İstanbul
       

15. SteelOrbis Çelik Konferansı – "Çelik Piyasalarında Yeni Ufuklar"ın son gününde Türk çelik sektörünün önündeki riskler ve fırsatların ele alındığı panelde söz alan M Steel Dış Ticaret Genel Müdürü Mehmet Çakmur, söze sektördeki yapısal bozukluktan ve bunun sebeplerinden bahsederek başladı. Bu bozuklukları yeterince planlama yapılmadan gerçekleştirilen yatırımlar, müşteri ihtiyaçlarının analiz edilememesi ve veri problemi olarak sıralayan Çakmur, bunların plansız bir ekonomiden kaynaklandığını belirtti. Çakmur, “Türkiye’de başka trendleri takip edip, yeni yatırımlar için yol gösteren kuruluşlar yok. Herkes her istediği yatırımı yapabiliyor. Bu konunun çözümü için ya kriz olacak ya da merkezi otorite ülke çıkarlarına göre ‘şu yatırımlar lazım, bunlara gerek yok’ diyecek. Başkasından iyi bir iş görüp onu devam ettirmek ilkinin büyümesini ve gelişmesini engelliyor,” dedi.

Bilecik Demir Çelik Genel Müdürü Muammer Bilgiç de bu görüşe katılarak, bu yapısal bozukluğun ülkenin sınırlı kaynaklarının verimsiz kullanılmasını da beraberinde getirdiğini söyledi. Bilgiç ayrıca, dış ülkelerde üreticiler arasında satın alma veya birleşme yoluyla yapılan konsolidasyonların Türk çelik sektörünün genelde kişisel mülkiyete tabi olmasının da etkisiyle değerlendirilmediğini ve ciddi bir finansman sorunu olan şirketlerin birleşme opsiyonunu düşünmemelerinin çok yanlış bir tutum olduğunun altını çizdi. Bilgiç, “Avrupa’nın en büyük üreticisi olacaksanız her anlamda büyük üreticilerin uyguladığı yöntemlere ve yönetim modeline yatkın olmanız gerekiyor,” ifadelerine yer verdi.

Ülkeler arasında yapılan serbest ticaret anlaşmaları da panelde ele alınan konulardan biriydi. Bununla alakalı olarak Bilgiç, “dünyanın ağırlık merkezinin değiştiğini” ve en son Güneydoğu Asya ülkelerinin imzaladığı Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması (RCEP) ile birlikte korumacı önlemlerden çok serbest ticareti özendiren bir ortam oluştuğunu söyledi. Bilgiç, Türkiye’nin aslında jeopolitik açıdan ciddi bir avantajı olduğunu ama bunu çok iyi kullanamadığını belirterek, “Uluslararası ilişkilerde tüm dünya ekonomik parametreler geliştirirken, biz politik parametreler kullanıyoruz. Diplomasiyi uzlaşma sanatı olarak değerlendirecek, ekonomik katkıyı hedefleyen işbirliklerine odaklanmamız gerekiyor,” şeklinde konuştu. Konuyla ilgili görüşlerini paylaşan Mehmet Çakmur ise, “Dünyanın göz diktiği pazarlar bizim yanımızda ve bunlar gelişmeye açık pazarlar. Yeter ki o ticari iş birliklerini iyi yönetelim. Biz nasıl Afrika ile kurarız nasıl Orta Doğu ile kurarız bunu düşünelim. Koruyucu önlemler de uzun vadede devam edemeyecek ama orta vadede sürecek çünkü belli anlaşmalar imzalanıyor,” dedi. Çakmur ayrıca, Türk üreticilerin Çin’in dış pazarlarda yarattığı boşluğu doldurabileceğine inandığını ve bunun büyük bir fırsat olduğunu dile getirdi.

Öte yandan, Muammer Bilgiç, Avrupa Birliği’nin (AB) çevre kirliliği ve karbon ayak izi konusunda attığı ciddi adımlardan bahsederek artık dünyanın ticaret yaparken bu konudaki kriterleri ele alacağını, Türkiye’nin ise 2015 yılında Paris’te imzalanan anlaşmayı halen parlamentodan geçirmediğini söyledi. Bilgiç, “AB bu konuda ciddi anlamda çalışıyor ve 800 bin avroluk bir yatırım paketi oluşturdu. Çin de çok radikal önlemler alıyor ve uyguluyor. Ben G20 içinde Paris Anlaşması’nı imzalamamış tek ülke olarak Türkiye’yi görmek istemiyorum,” dedi. Bilgiç, katma değerli üretim konusuna da farklı bir açıdan bakarak, sadece daha önce üretilmemiş bir ürüne odaklanmaktan ziyade, maliyetleri düşürecek ar-ge çalışmalarının öneminin altını çizdi. Türkiye’nin katma değerli üretimi geliştirmek için odaklanması gereken konunun hammadde konusu olduğunu belirten Bilgiç, hurda fiyatları yükselişini sürdürürken Avrupa’da büyük ölçekli yüksek fırınlı üreticilerin bile cevherin işlenişinde hidrojen kullanarak hem karbon ayak izini hem de hurdaya olan bağlılığı azalttıklarını söyledi. Bilgiç, Türkiye’nin alternatif hammadde arayışına girmek için finansal güçte olmasa da metalik verimlilikte ve enerji verimliliği konuları üzerinde çalışması gerektiğini ifade etti.

Çin’in tekrar hurda ithalatına izin vermesi konusunda ise Muammer Bilgiç, 10 milyon mt’luk bir ithalat yapacağı tahmin edilen Çin’e kıyasla Türkiye’nin ise yılda 20 milyon mt hurda ithal ettiğini ve hammadde tedariki konusunun Türk çelik üreticilerinin önündeki en büyük risk olduğunu söyledi. Mehmet Çakmur ise, “Hurda her zaman olacaktır. Yarısı inşaat sektörüne gidiyor kalanı ise geri dönüştürülmeye devam edecek, fakat maliyeti artacaktır. Rakibiniz cevherden üretiyorsa rekabet şansınızı kaybetmiş oluyorsunuz. Alternatif kaynaklar bulmalıyız, her geçen gün zaman kaybediyoruz,” dedi.


Etiketler: Türkiye Avrupa 

Benzer Haber ve Analizler

Türkiye’de Baltık çıkışlı hurda fiyatları yükseldi

25 Nis | Hurda ve Hammadde

Türkiye spot piyasasında yerel inşaat demiri fiyatları aynı kaldı

25 Nis | Uzun Ürünler ve Kütük

Türkiye’de spot yassı mamul fiyatları cansız satışlar sebebiyle aşağı yönlü

25 Nis | Yassı Ürünler ve Slab

Kardemir mühendislik çeliği kaliteleri için filmaşin fiyatlarını düşürdü

25 Nis | Uzun Ürünler ve Kütük

Kardemir filmaşin fiyatlarını indirdi

25 Nis | Uzun Ürünler ve Kütük

Kardemir uzun bir aradan sonra ticari profil fiyatlarını açıkladı

25 Nis | Uzun Ürünler ve Kütük

Türkiye’de yeni motorlu araç kayıtları Mart ayında aylık %17,1 arttı

25 Nis | Çelik Haberler

Türkiye’nin motorlu araç satışları Ocak-Mart döneminde %24 arttı

25 Nis | Çelik Haberler

İDÇ çelikhanesinde sıcak testlere başladı

25 Nis | Çelik Haberler

Türkiye’de Asya çıkışlı kütük fiyatları yükselse de henüz kabul görmedi

24 Nis | Uzun Ürünler ve Kütük